Suat DERVİŞ, Gönül Gibi


Edebiyat söyleşilerinde ve katıldığım kimi edebiyat çalışmalarında okuma çizelgelerinde ismi geçen , mutlaka okunması önerilen Suat Derviş'i nihayet okuma ve yakından tanıma fırsatım oldu bu son günlerde.O' nun "Gönül Gibi" isimli romanını almıştım bir süre önce. Kitabı okurken bir yandan da Suat Derviş hakkında çeşitli kaynaklardan bilgi edinmeye çalıştım, edindiğim bilgiler ışığında O'nun çalışmalarda dağıtılan okuma çizelgelerinde neden yer aldığını anlamış oldum.
 
1903 doğumlu Suat Hanım - farklı kaynaklarda 1901 ,1904 ve 1905 olarak veriliyor - Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemlerinde hayata uyanan ve Cumhuriyetimizin emekleme dönemlerinden başlayarak hayatını yazar olarak sürdüren aydın, eğitimli bir Türk Kadını.Daha da önemlisi;Osmanlı aristokrasisine bağlı oldukça varlıklı bir ailenin Avrupa'da eğitim görmüş kızı olmasına karşın işçi sınıfının yanında duruyor,şiddetli bir kadın hakları savunucusu , Devrimci Kadınlar Birliği' nin kuruluşunda görev alıyor, bir dönem Türkiye Komünist Partisi'ne üye olduğu gerekçesi ile yargılanarak bir yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Berlin Konservatuarı'nda sanat ve sonrasında aldığı edebiyat eğitiminin ardından yurda dönüşünde ülkemizin öncü gazetecilerinden biri ve üretken bir yazar olarak gazetelerde , dergilerde yazıyor ve romanlarını kaleme alıyor. Tarihimiz ve sosyalist geleneğimiz içinde Kadın Kişiliği ile önemli bir yeri ve ağırlığı olduğunu görüyoruz Suat Hanım'ın. Nazım Hikmetin platonik bir aşkla sevdiği Derviş için ; 
" Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını / Bir kere eğemedim bu kadının başını." mısralarını yazdığı Suat Hanım; Reşat Nuri Baraner' in karısı olarak tanıtıldığında: "Ben yazar Suat Derviş'im ,kimsenin karısı olarak anılmak istemem ."diyecek kadar özgürlükçü ve çağının ilerisinde bir kadın.Bu baş eğmez kişilik özelliğini Fosforlu Cevriye ile romanlaştırdığı biliniyor.
 
Toplumsal gerçekçi romanlar yazan Derviş' in henüz toplumsal sorunlara yoğunlaşmadığı erken döneminin ürünü olan kitap , marazi bir aşk hikâyesini konu ediyor.Kendisi ile sürekli çelişen ,ikilemler yaşayan Süheyla 'nın hüzünlü öyküsünü okurken aslında hüzünlenme bir yana gülümsedim hatta eni-konu güldüm ve gülerek tamamladım romanı.Zira ben şu birkaç gün boyunca kitap okumuyor da bir Yeşilçam filmi izliyordum sanki.Türkân' ların, Hülya' ların, Fikret 'lerin, Ediz' lerin gözümün önünden akıp gittiği hüzünlü ama aslında beni güldüren sahnelerde ,abartının ölçüsünün iyiden iyiye kaçtığı o uzun ele ele tutuşmalar, bakışmalar, uzadıkça uzayan ağır çekimde koşmalar ve sarılmalar, sıkça " Oh" ünlemi eşliğinde acılı hıçkırıklar, Muzdarip-Izdırap-Azap sözcükleri ile dopdolu uçlarından göz yaşı damlayan sayfalarda; kendimi ay ışığının göğü alev alev yaktığı sıcak yaz gecelerinden birinde, yazlık sinemanın taş-toprak karışık boz renkli tozlu zemininde birbirlerine sıkısıkıya çakılmış ve dolayısı ile ancak birlikte ileri ve geri hareket edebilen, çoğu yerinden çiviler fırlamış tahta sandalyelerde sırtım acıyaraktan ,rahatsız bir biçimde olmasa da evimde okuma koltuğumda Yeşilçam ' ın heyecan-aşk-acı-ihanet- göz yaşı dolu bir filmini seyrediyormuş gibi hissederken tek eksiğim, beyaz buzlu şişede soğuk gazoz ve koca bir külâh tuzlu kabak çekirdeği idi.Çokça çitlenen çekirdeğin tuzunda şişmiş dilimi soğuk gazozla biraz ferahlatıp tekrar çitlemeye koyulmam ...Evet evet ...Tek eksiğim buydu .
 
Kitabı bitirdiğimde, Suat Derviş gibi hem yazın, hem de toplumsal hayatımızda derin iz bırakmış bir aydın Türk Kadını' nı tanımanın ve çocukluğuma ilişkin çok naif hatıralarımı tazelemenin keyfini yaşıyordum doğrusu.
 
1972 yılında kaybettiğimiz Suat Hanım' a kadınlar adına vermiş olduğu mücadelelerinden ,çabalarından dolayı bir kadın olarak kendimi şükran dolu hissettiğimi söylemeliyim.
 
Kitap İthaki Yayınlarından konuk oluyor kütüphanelerimize , 190 sayfa.