Furuğ FERRUHZAD ,Yaralarım Aşktandır


Uzunca bir süreden beri okuyorum, neredeyse başucu kitabım oldu diyebilirim; "Yaralarım Aşktandır". İranlı kadın şair Furuğ'un, hayatın ters gidişlerine diklenişlerinin, içinde yaşadığı baskıcı toplumsal ve siyasal yapıya isyanlarının, katı ataerkil aile düzeninde babasına serzenişlerinin ve aşklarının dizelerinde kuvvetli bir kadın çığlığına dönüşmesini ruhumda hissedebiliyorum okurken; bu çığlıkta susturulmuşluğun ezilmişliğin eşitsizliğin yankısını buluyorum; benim bu çığlığı içselleştirmemde , hemen yanıbaşımızdaki kadim komşumuz Iran'la din temelli yakınlığımız ve ataerkil toplum yapımızın benzerliği etkili oluyor.
 
Kitabın öyküsü 1990 'ın sıcak bir Haziran gecesinde , çevirmen Haşim Hüsrevşahi'nin dostlarıyla buluştuğu bir muhabbet sofrasında başlamış; Hüsrevşahi ve Behçet Aysan'ın ortak çalışmalara yoğunlaştıkları bu dönemde FERRUHZAD çevirisi ile başlamaya karar vermişler bu ortak çalışmaya .Araya giren kimi maddi sıkıntılara ve Aysan'ın vefatına rağmen Hüsrevşahi yola devam ediyor ve kitap basılıyor.Çevirmen, şairi yakından tanımış biri olarak Furuğ hakkında; "benim belleğimde İran tarihinin en önemli kadını en büyük çağdaş şairidir" diyor kitabın önsözünde.
 
Furuğ 1935 Tahran doğumlu; o yıllardan başlayarak pek çok önemli siyasal olaya tanıklık ediyor; ilk tanıklığı bir grup aydının ve yazarın Rıza Şah tarafından tutuklanması , tutuklulardan bir kısmının Şah'ın zindanlarında hayatını yitirmesi.Musaddık dönemi ; petrol ve zengin kaynaklar üzerindeki İran'da halk aç,yoksul, işsiz ve cehalet içinde; iki kara diktatörün egemenliği altında inliyor Şah' ın ve mollaların diktası.
 
O dönemde Şah'ın düşmanlarına karşı koruyuculuğunu üstlenecek modern ve düzenli bir orduya gereksinim var ve Furuğ'un un babası da bu ordunun hizmetinde olan bir kişi; babasının en büyük özelliği ataerkil aile düzeni içinde ordunun sıkı denetimli bakış açısını kendi evinde egemen kılması.Karısına, çocuklarına adeta bir eşya bir mal varlığı gibi bakan bir baba Furuğ'un babası.
 
1935'te başlayan yaşam öyküsünde ,1951'de kendisinden yaşça büyük akrabası Perviz Şapur'la evliliğini ve muhtemelen babasında bulmak isteyip de bulamadığı "baba sevgisi" arayışını ,1953'de anne oluşunu ,52/56/57 yıllarında Baskın, Tutsak, İsyan, Duvar kitaplarının basılışını, 1958'de film yapımı ve montajı hakkında bilgilenmek üzere İngiltereye gidişini , 1960'da Dünür filminde yapımcı ve oyuncu olarak yer alışını görüyoruz.
 
Hayata meydan okuyan bu güçlü kadın 1967 senesinin 13 Şubat günü kütüphaneden çıkıyor, annesine gidiyor kısa bir ziyaretin ardından vedalaşırken annesi ona" Furuğ'cuğum saçlarını tara böyle çıkma dışarı" diyor ; o ise , "bırak anne kime tarayacağım saçlarımı " diyerek arabasına biniyor; caddede arabasının önüne Şehriyar İlkokulu öğrencilerini taşıyan araç çıkıyor onlara çarpmamak için direksiyonu kırıyor ,savrulan arabanın açılan kapısından dışarı fırlıyor... Ve sadece otuz iki yıla sığdırdığı kısacık hayatına veda ediyor. Cenazenin defnedilebilmesi için namaz kılınmalıydı ancak mollalar cenaze namazını kılmıyorlar sonunda yazar Merhdad Samadi namazını kılıyor ve ölümünden iki gün sonra defnedilebiliyor.
 
Beni derinden etkileyen ender kadınlardan biri oldu Furuğ; bir diğeri de geçirdiği kaza sonucu yatağa mahkûm olup da vücudunun dayanılmaz acılarına rağmen , odasının tavanına ayna koydurup yattığı yerde resim yapan Frida Kahlo olmuştur. Böylesi güçlü kadınları ve yarattıkları değerleri bir iki sayfada özetlemek hiç mi hiç mümkün olamaz; okumak, görmek hissetmek, gerekiyor sanırım.Selam olsun sanata değerler kazandıran güçlü kadınlara, sevgiler Furuğ FERRUHZAD...
 
"...
Ellerimi bahçeye dikiyorum
Yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum 
Ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar..."
 
Totem Yayınlarından Haşim Hüsrevşahi çevirisi ile çıkan kitap, kitabın kısa öyküsü bölümü ile başlıyor, ikinci üçüncü dördüncü baskıya giden süreçleri anlatan bölümlerle devam ediyor, şiirlerin yanısıra Furuğ'un mektupları ,yaşamöyküsü ve Furuğ'a ağıtlar bölümlerini de içeriyor 
296 sayfa .