Badem Ağızlı Bir Akşam Oluyordu


Badem ağızlı bir akşam oluyordu tuz billûrlarının üzerinde.
Güneşin meydan okurcasına yeryüzüne tepeden baktığı öğle vakitlerinden biriydi , o, ortaokulda belki de ilkokul 4 ya da 5.sınıfta ülkemizin ikinci büyük gölü olduğunu ve tuz ihtiyacımızın büyük oranda buradan ,bu ilginç doğal oluşumdan karşılandığını öğrendiğim göle varışım.Yıllar içinde güneye doğru yaptığım yolculuklarımda yanından geçip giderken uzaktan bakar, için için merak ederdim hep ve her seferinde de bir koşu arabadan inip ,kıyısında gezme duygusu içinde kıvranır dururdum, göl giderek gözden kaybolana kadar.
Havanın üşütmeden keyifle gezmeye imkân verdiği bu güz gününde, güneşin dik ışınları altında ateş böcekleri gibi yanıp sönen, pırıldayan tuz zerreciklerinin üzerindeydim işte nihayet çıplak ayaklarımla, cocuk heyecanımla.
İnci pembesi yansımaların büyüsüne kapılarak zamanı unutup , derin bir sonsuzluk duygusu içinde yürüdüm,yürüdüm, yürüdüm; yorulmuştum.Göle bir mola vakti gelmişti artık çay ve poaça ile.. Saatler ilerledikçe yumuşayan, munisleşen güneş ışınları gölün yüzünü değişik renklere boyuyordu şimdi .İnen ikindi ile ,mavimsi, yeşilimsi, arduvaz hârelerden oluşan lekeler çoğalmıştı gölün yüzünde ; lekeler büyüyor, küçülüyor, titreşiyor, şekil değiştiriyordu durmaksızın.Bu ilginç göle ziyarete gelenler çoktu ama tuz sanki sesleri yutuyordu,sessizlik hâkimdi yaşanan zamana.
Hava serinlemeye,sertleşmeye başlayınca istemeye istemeye veda ettim göle, oysa anbean değişen gökyüzünün altında kimbilir daha kaç renkle yıkanacaktı uzayıp giden tuz zerrecikleri?..
Ve badem ağızlı bir akşam oluyordu gölde, ben dönerken.