Birgi ve Ben


Tirşe renkli geniş ağaç gölgelerinin serinlettiği kadim yollarını adımlıyorum Birgi Köyü'nün; içimi derin bir huzur duygusu kucaklıyor.Gözlerime değen her şeyde ; kuytu sokak köşelerinde , kırmızı kiremitli çatılarda , ağıllarda, kimbilir kaç yılın yükünü sırtlanmış çınarların, cevizlerin yorgun dallarında, tarihi caminin şadırvanında sonsuzca asılı kalmış çok eski hikâyeleri okuyorum.
 
Yıllardır birbirlerinin sırlarına ortak olmuş, birbirlerine hiç usanmadan yârenlik etmiş küçücük taş evler omuz omuza yaslanmışlar.Ahşap pencerelerin birinden , uçları rengârenk oyalı örtüsü ile bir baş uzanıyor dostça yola doğru; selâm verip , hatır soruyorum.Aramızdaki ufak sohbet giderek koyulaşıyor. Derken penceredeki renkli örtülü başlar çoğalıyor , şimdi yedi kadın var pencerede bana lâf yetiştiren , beni çaya davet ediyorlar oysa vakit gelip çatmış ; köyden Ödemiş'e hareket edecek olan son dolmuşa yetişmem gerek ,veda edip pencerenin önünden ayrılırken , Ege'nin sıcağından rehavete ermiş , ağızda yuvarlanan sözcükleri ile nağme yüklü bir Ege şivesi yankılanıyor kulaklarımda. İlerliyorum.Dolmuşu beklerken köyün kahvesinin önünde kendimi yine sıcacık bir sohbetin ortasında buluyorum; sanki kırk yıllık dostuz.Bir çırpıda ne çok şey konuşuyoruz. Uzaktan önce homurtusu duyuluyor, sonra yokuşun başında görünüyor dolmuş. Dönme vakti artık şimdi.
 
Gece nasıl olurdu Birgi'de kimbilir ? " Keşke" diyorum kendime " keşke kalabilseydim, yaşayabilseydim gecesini güzelim Birgi' nin." Hayâl etmeye koyuluyorum : Ay doğunca gece soluklaşır, mahmurlaşır diye geçiriyorum içimden, sakin, taze ot kokan ılık bir hava boylu boyunca uzanırdı köyün üzerine ve Bozdağlar'ın tepeleri leylâk rengine bürünürdü herhalde. Zaman ince gözlü bir elekten süzülürcesine telâşsız, tembel tembel dökülürdü kırmızı kiremitli, uyku gözlü çatılara.
Gece kuşları sessizliğin içinde usulca kanat çırpar , çayır çekirgeleri en derin uykularına yatar , çoktan ağıllarına varmış sürülerden yankılanan Dirmil çanlarının tiz sesi gecenin gizemli koynunda silinir, kaybolurdu.
Günün amansız sıcağında kavrulmuş ve neredeyse yarı ölü hâldeki her şey uyumuş, dinlenmiş olur ve nihayet sabahın eteklerinde çiyle ıslanarak, güneşin ilk ışıkları ile okşanarak yeniden canlanmaya başlardı.
 
Birgi Köyü'nün gecesine ilişkin hayâllerim dolmuş Ödemiş' e varıncaya dek yol arkadaşlığı yaptılar bana; gözlerimde ise Ödemiş Ovası' nın bereketli, gür yeşili çağladı yol boyunca.