Zamanın İpeğine İşlenmiş Al Gül Soluyor


Mona Lisa 1911'de Louvre'dan çalındığında insan kalabalıkları sanki yokluğun bir anlamı varmışçasına tabloyu duvarda taşıyan dört kancanın durduğu çıplak alana bakmaya gelmişlerdi gibi bir cümleydi. Manguel'in bir kitabındaydı sanırım, okumuştum. Terkedilmiş köyün çıplak zavallılığında dolaşırken geliverdi aklıma. Yaşamın yokluğunun verdiği ağırlığı daha da derinden hissetmiştim bu cümle ile, bu yapayalnız bırakılmış köyde. 
Yağmur kokuyordu, sırılsıklamdı kuşluk saatleri. Artık ayrılmıştım Cide'den, yollara düşmüştüm. Kararsız güz bulutları gibiydim; bir anda bambaşka bir yere gidiyorken buldum kendimi. Oysa Kastamonu'ya gidecektim. 
Ne zamandır düşlerimdeydi Safranbolu'nun dizlerinin dibinde uyuyan yedi yüzyıllık Yörük Köyü. Üzerine taze asma yaprakları örtülü sepette yıllandırılmayı bekleyen üzüm taneleri gibi olgunlaşan onca zamanın, asırların gözlerinin içine bakmak, usulca geçmişin ruhuna dokunmak istiyordum. Uzak sesleri dinlemek. Eskiye dair hayâller içinde kaybolmak. 
O öğleden sonrayı ve geceyi Safranbolu'da geçirdim. Çok sevdiğim tarihî çarşısını gezdim. Otlu gözleme ile karnımı doyurdum, ıhlamur çayı içtim. Birileri ile gevezelik ettim. İkramlık lokumlardan tattım. Zeytin yeşili deri bir bileklik aldım kendime, ha bir de orlondan banyo lifi. Dirileşen ayazla tirtir titredim, yine de uzun uzun yürüdüm eğri büğrü, taşlık yollarda. Akşamını çektim içime Safranbolu'nun doyasıya. 
Ertesi sabah erkenden köydeydim. Nihayet, zamanın ipeğine işlenmiş gülü seyrediyordum. Soluğum kesilmişti. En genci yüz yaşındaki, ahşabı kurt yeniği bitkin evlerden, dile gelse kim bilir ne hikâyeler anlatacak üçyüz elli yıllık çamaşırhaneden, çeşmeden, köyün meydanına kavuşan ezilmiş dar toprak yollardan, sincapların at koşturduğu ağaçlıklı avlulardan, gevenlerin, orman güllerinin diplerinden yayılan ıslak sabah serinliğinde her şey ne kadar uzaktı bana. Ve ne kadar yakındı her şey, koşup sesime gelecek gibi. 
Unutulmuşluğa, terk edilmişliğe inat, serin güz göğüne vakarla uzanan eskil minareden kendini seyrediyordu zaman. Tapınır gibiydi. Zamanın ipeğine işlenmiş gül ise alını yitiriyordu, soluyordu gitgit.
Safranbolu, Kastamonu yolu üzerinde, 10. kilometrede, Yörük Köyü.
Gururumuz Diva Leyla Gencer'in baba ocağı imiş meğerse!