Şehrin Şiiri


Tekdüze bir sabah ağıyor şehrin üzerine.
Sokağın karşı köşesinde, bahçeye bakan pencerelerinden sakız sardunyaların, fullerin pembeli beyazlı zarafetleriyle yarı bellerine kadar sarktığı;
Kapısında hasır bir sepetin içinde çelimsiz bir Kaniş yavrusunun uyukladığı, ceviz yeşili alçacık evin kıyısından başlayıp ilerideki dinç tepelere yaslanan kış benizli bu şehir bana gençlik ikindilerinin eskil bir şiirini okuyor gibi:
Uzaktaki bir gecenin gümüşî alazı,
Akşam sularında, caddeler boyunca kendi ıssızlıklarına sığınan kestaneler,
Rüzgâr kadar özgür,aşkı içmiş delişmen sevişmeler,
Çatıları örtüp, sundurmalara, merdiven aralıklarına usulca sokulup, şehrin yüzüne çocuk kitaplarındaki resimler gibi yalın bir kış resmi çizen yılın ilk karı,
Doğum günlerinden kalma imzalı armağan romanlar,
İşlemeli abanoz kutularda biriktirilmiş, bir türlü gönderilememiş mektuplar,
Güncenin sayfasına utangaç birkaç sözcükle sıkıştırılmış kaçamak ilk öpüşmeler,
Derin, hülyâlı, gizli hüzünler...
Tarazlanmış bir sessizlikten kopup nahif bir sabah esintisi ile geliyor;
Bu kış benizli şehrin serin dudaklarında gençlik ikindilerinin gölgelerine dokunuyorum, 
Ellerim uçsuz bucaksız.