10-11 Eylül Uzun Sayılabilecek bir Yeryüzü Tanıklığı


Bu gece, onun ihtişamlı okyanusunun, ta diplerinden gelen seslerle dolu kıyısında onunla birlikte yürüyorum. Kendini var etmiş tüm düşünceleri, yaşayamadığı heyecanları, gelip-geçmiş tüm zamanlarının özlemleri, isteyip de gerçekleştiremedikleri, iri dalgalarla geliyorlar üzerimize. Sırılsıklamız ikimiz de.
Hangi rüzgârlar yankılanıyor acaba içinin durgun bir sonbahar göğü ile kuşatılmış topraklarında! Yaşarken yonttuğu incecik yüzlü bir kadın mı, istenmiş olması gerekenler mi, yanlışlıkla elde edilmiş, kazanılmış şeyler mi, erken yitirilmiş sevgiliden kalma bir mektup, avlunun dibindeki kuyu belki. Belki mandallı pencereye asılı kalmış o uzak geçmiş, belki zor uyunan geceler, sıçramalarla bölünen hazin uykular...
Onunla birlikte, -tıpkı onun gibi- her şeyi ayrı ayrı duymaya çalışırken ne çok doğuyor, ah ne çok ölüyorum!
Uykusuz bir uyuklamanın sersemliğinde, geceyi bölen hafif ayak seslerini duymak istiyorum. Ve eylülün bu sayfalarını çiziktiriyorum bir yandan.
İç çekişmelerim, ürkmüş küçük kuş sürülerim, kuytularımda, düzlüklerimde gün boyu biriktirdiklerim, gün dökümlerim benim işte... Sabaha karşı sözcüklerimin kalıbına dökülüyorlar. Kurutulmuş bir kır çiçeğinin narin vücuduna sarılarak zamansızca uyumaya.