Ayvalık Tostu


Adatepe'de eğitim programım bitmişti çocuklarım, ikiz eşimin oğlu gelinim torunlarım beni almaya geldiler.
Kocaman bir aile, neredeyse düğün alayı gibi güle söyleşe yola koyulduk .Ayvalık Sarımsaklı da oğlumla gelinim ev almışlardı iki sene önce, epeyce emek vermişler natamam binayı zevklerine göre tamamlamışlar sıcacık  sevimli bir yuva yaratmışlar.Ben geçen yaz gelememiştim ,zaten oldum olası haz etmemişimdir yazlık ev hayatından ,tek düzedir ,uzun sabah kahvaltılarının ardından bastıran öğle sıcağı ile uyuşmak deniz ve güneşin verdiği yorgunlukla bir şey yapamadan boş amaçsız saatler geçirmek hep bunaltmıştır beni.

O akşam Adatepe den yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculukla eve vardık.Arabada küçük torunum mızmızlanıyor  herkes birbirine sesini duyurabilmek için yüksek sesle konuşuyor büyük  torunum heyecan içinde bir şeyler anlatıyor gençler müziğin sesini açmış...Yolculuğumuz  Ayvalık ta geçireceğim   günlere ilişkin yeterli ip ucu vermişti bana. Biri beş yaşında küçük bir çocuk diğeri on buçuk aylık bir bebek ve kıpır kıpır gençler ,būtün çocuksu ruhuma hareketliliğime rağmen  böylesine hareketli bir ortamda zorlanacağımı söylüyordu içimdeki ses bana. Torunlarımla oyunlar oynamak kumda yuvarlanmak şarkılar sõylemek dans etmek hayatın anlamı olsa da kitaplarıma gömüldüğūm ya da bir şeyler karaladığım sessiz anlarımı için için özlüyordum.Tam kendimle başbaşa kalmışken minik saf masum isteklerle bölünüyordum " babaanne televizyonu açar mısın ,babaanne susadım babaanne hadi oyun oynayalım, babaanne  boyama yapalım ".

 Akşam üzerleri dışarı çıkıyorduk.
Cunda ya gidişimiz keyifliydi Yeniçarohori köyüne ziyaretimiz de öyle, ancak keyifli anlar pek kısa sūrüyor sıcaktan bunalan ve pusetinde huysuzlanan ufaklık rahatça gezmemize ya da oturup bir şeyler yiyip içmemize izin vermiyordu.Hele bir akşam Ege'nin ferahlatan esintisinde Sızma Han butik otelin sadece dört beş masalık bir dil gibi denize uzanan küçük  iskelesine oturduğumuzda gecenin tılsımını içime çekerken  " cennette olmalıyım " diye düşündüm .Gün batımı,  damağımda şarabın meşe kokulu buruk lezzeti ,müzik..Ama bizim ufaklık  uyumamakta kararlıydı annesinin emzirerek uyutma çabaları boşunaydı, mezelerin çoğunu tabaklarda bırakarak apar topar eve dönmek zorunda kaldık.

 Birbirini izleyen  böyle günlerin birindeki  pazar alışverişimizi yazmadan edemeyeceğim.   Altınova pazarı çarşambaları kuruluyormuş pek uzak sayılmaz Sarımsaklı'ya.Torunlar kızım ve gelinim kırk derece sıcakta hayatımın  en unutulmaz pazar alışverişini yaptım. Rengarenk küpeler  parıltılı terlikler aklını başından almıştı bizimkinin küpe diye tutturdu  ,diğeri ise arabasında sıcaktan kırmızıya kesmiş beyaz yuvarlak yüzü ,oyalansın diye eline verdiğimiz meyvelerin parçaları parmakları çenesi ve boynuna bulaşmış halde çığlık çığlığa , hepimizin elinde  su şişeleri olabildiğince hızlı  alacaklarımızı alıp eve döndüğümüzde hayli zavallı bir haldeydik.

En sükunetli saatlerimiz miniklerin sıcağa ve uykuya yenik düşüp uyudukları saatlerdi , işte o zamanlarda alçak seslerimizle yorulmadan derin sohbetlere dalabiliyorduk.

Ayvalık  günlerimin sonuna gelmiştim  artık ,ertesi gün dönecektim çocuklarım büyük  bir incelikle bana erken doğum günü kutlaması düzenlemişler,  benim çok sevip tadını çıkaramadığım  Sızma Han otelin iskelesine yemeğe götürdüler neyse ki bu defa yemek keyfimiz fazla bölünmeden güzelim geceyi doyasıya yaşadık.
Kapağını bile açmadığım kitaplarımı bavuluma yerleştirdim.Evet dönüyordum.

Elbette çocuklarımla torunlarımla çok keyifli zamanlar geçirmiş onlarla çocuk olmuştum adeta  .Ama bu kısa tatilde şunu anladım ,yaşım ilerledikçe  kendi kendime kalma isteği ağır  basıyordu ,daha çok sessizlik arıyordum.

Hava alanına giderken çok duygusal olan būyük torunum Duru sıkıca sarılıp ağlamaya başladı gitmemi istemiyordu, hüzünlü vedalaşmanın ardından biraz buruk ,damağımda  hoş bir tatla ayrıldım.