Dün Akşamdan Geriye Kalanlar


Günün sıcağı biraz olsun hızını kesmiş, güneş ışıkları, esir aldığı balkonumu azad etmiş,tatlı bir rüzgârla birlikte akşamın serin çehresi yavaştan çökmüştü çatılara. Beş katlı bir binanın üçüncü katındaki evimin , beni yaz kış huzurla ağırlayan balkonu önünde uzanan yeşil bir alana bakıyor ,ortasındaki küçük mütevazi havuzun fıskiyelerinden yayılan su sesi zaman zaman Ege koylarından birinin koynunda imişim hazzını salıyor yüreğime. Hayal bu ya!
 
Çayımı ya da kahvemi yudumlarken güzel hoş tanıklıklarım da oluyor balkonumda; bu tanıklıklarımdan biri yaşlı bir çift mesela .Elele tutuşarak aksatmadan hemen her gün yürüyüşe çıkıyorlar, balkonumun altından geçip sırtları bana dönük olarak ileriye parka doğru yürüdükleri için yüzlerini görmem mümkün olamıyor ama hafifçe öne eğilmiş bedenlerinden, yumuşak adımlarının yavaşlığından ve kısa fasılalarla durup dinlenmelerinden hayli ileri yaşlarda olduklarını tahmin etmem hiç zor olmuyor. Erkek , kadına göre biraz daha güçsüz adımlarla yürümesine rağmen bütün koruyucu sevecenliği ile eşine dayanak olmaya çalışıyor.Ben kahvemi bitirmeye yakınken onlar da uzakta ufacık koyu birer lekeye dönüşüp evlerin arasında gözden kayboluyorlar.
 
Okul zamanı , bu parkta daha seyrek görüyorum okullu çocukları. Henüz okul çağına gelmemiş ufaklıkların oynamaya can attığı yer ise salıncakların, kaydırağın bulunduğu oyun parkı.Ne var ki yaz başında hemen önümdeki havuzun doldurulmasıyla birlikte kaydırağın da salıncakların da pabucu dama atılıyor; minikleri tut tutabilirsen, hepsi havuzun başında.Dün akşam da yine güneşin , sıcağını bırakarak usulca çekildiği saatlerde balkonumdaydım,parkın içinde minik ateş böcekleri gibi göz göz parıldayan ufak lambaların ve kızıla kesmiş göğün yarı aydınlığında uzun uzun seyrettim onları. Ellerinde mavi, sarı, turuncu hafif bir ışık yayan su tabancaları ile su savaşı yapıyorlar, hiç yorulmadan ,durup soluklanmadan suyu biten oyuncaklarını tekrar tekrar ve büyük bir süratle havuzdan dolduruyorlar, her ıslanışlarının ardından coşku ile şakıyorlardı; içimden " şakayık kuşu" deyiverdim onlara. Şakayık bir çiçek ama onlar da yeni açmış bir çiçekti, üstelik minik kuşlar gibi şakıyorlardı, onların coşku dolu heyecanlı hallerine çok ama çok yakıştırmıştım bu ismi. Vakit ilerlemişti, anne babaları , bu ıslak şakayık kuşlarını gelip toparladılar her biri evinin yolunu tuttu, şakayık kuşları gitmişti; şimdi artık sadece havuzun sesi duyuluyordu , haa bir de çook uzaklardan tatlı bir hayal gibi kulağıma çalınan annemin sesi ;" haydi oyunu bitirin çocuklar, yemek hazır eve gelin artık çok geç oldu " diye çağıran sesi.
 
İşte dün akşamdan geriye , bana kalanlar...