Güneşin Uğramadığı Sokak


Güneşin uğramadığı bir sokaktın sen, tıpkı abbaralar gibiydin; günlük-güneşlik şehrin, ışıksız, insanı ıslak soğuğunda iliklerine kadar ürperten, yalnızca kendi sesinin yankılandığı dehlizler gibiydin.
Birbirlerinin üzerine eğilmiş kasvetli evlerin, tuhaf hayâletlerdi sanki arnavut kaldırımlı yokuş sokağında.Gecenin kucağına kıvrılmış karanlıkta ,ışık sızmayan pencerelerinde silik gölgeler titreşirdi ara sıra.
Selâmsız, merhabasız sokağın, geniş camekânlarından ışık dökülen ferah dükkânlara, neşeli kalabalıklara, arabaların ırmak gibi aktığı aydınlık, gürültülü caddelere öyle uzak, öyle ötedeydi ki!
Günün ilk ışıkları, yarı beline kadar sise gömülmüş evlerin damlarını henüz yalamamıştı.Pencereler ölgün, kapılar dilsizdi.
Ansızın, sabah sisinin kaçışmasını gördüm; arduvaz gözlü bulanık karaltı perişan hâldeydi, iplik iplik çözülüyor, lime lime oluyordu.Küçük isli lekeler, hâlâ uykudaki sokağın kuytularına, gölgeli sundurmalara lôş avlulara,saçaklardaki kuş tüneklerine, çörtenlerin ağızlarına attılar kendilerini telâşla.Sis güneş ışığında eriyip kaybolmuştu.
 
Sabah esintisi ile hafifçe uçuşan eteğimin yumuşacık şarkısını dinliyordum güneşsiz sokaktan uzaklaşırken.