Küçük bir kızın doğum günü


Minik burnunu cama yapıştırmış, bahçedeki ahlat ağacında sabah rüzgârı ile hafifçe sallanan salıncağını seyrediyordu küçük kız.Beyaz incecik yüzüne dökülen balköpüğü buklelerini parlak kırmızı satenden iri bir kurdele süslüyordu;üzerindeki ,eteği fırfırlı çiçekli elbisesini bu gün için dikmişti annesi, küçük kızın doğum günüydü bu gün.Odanın eşiğinde sessizce durup uzun uzun baktım ona,farketmemişti beni ,gözleri hâlâ salıncağında idi.Ağustos güneşinin ışıttığı bulut lekesiz duru gök , salıncağın üzerinden aşağıya sarkıyor,damĺa damla akıyor koyu mavi derin bir gölcük oluyordu bahçede .Altın tozu gibi süzülen güneş ışığı kuyudaki suyun pürüzsüz yüzünde sarı, pembe, turuncu titrek , parlak halkalar oluşturuyor,halkalar içiçe geçiyor ,dağılıyor sonra tekrar birbirlerine dolanıyorlar, neşeli bir oyun oynuyorlardı.
 
Çan çiçekleri, nergisleri, menekşeleri, bahçe çitine yaslanmış leylâk ağacı, yer yer yarılmış eski ahşap kapılı odunluğu, maydanoz tarhları, çıkrıklı su kuyusu ile tek katlı, ceviz yeşili evlerinin önünde uzanan bu küçüçük ,sevimli bahçe ,düşlerle dolu masalsı dünyası idi küçük kızın.
Epeyce bir zaman sonra yanına gittim, sokuldum ona; narin, çelimsiz bedenini kucaklayıp :
" Hey niye oturup duruyorsun burada? Hava nefis ,hadi gel dışarı çıkalım, sek-sek oynayalım biraz ; hem horoz şekeri ,kâğıt helva falan alırız,eğer istersen birer top da dondurma ne dersin?Sonra atlıkarıncaya da bineriz.Eve dönünce odanı renkli grapon kâğıtları ve balonlarla bir güzel süsleyelim.Bir yaş daha büyüyorsun bu gün unuttun mu yoksa? " Dedim.Ona bunları söylerken bir yandan kendi kendime mırıldanıyordum: " Çok yaşa küçük kız, iyice yaşlan, buruşuk yüzlü küçük bir kız ol ,asla büyüme."
O bunları duymamıştı, zaten duysa da anlayamazdı içimden geçenleri.