Mart'ın Arka Kapısı


İlkyazın müjdecisi iri damlalı kırkikindiler başlamadı henüz. Kar serpiştiriyor hâlâ ara ara. Soluk benizli Mart, ters dönmüş martı gibi süzülüyor üzerimden.
Hüzünle neşeyi, çisenti ile sağanağı, ışıkla gölgeyi, kalabalıkla ıssızlığı kavuştura, kucaklaştıra eskiyor, kendinden vere vere eksiliyor Mart.
Bense, kendi "Benimin" bilinmeyenlerini öğrenmeye, bir yolculuğa çıkıyorum. 
En uzun gecelerime, en uzak şehirlerime, en uykusuz sabahlarıma, sevgilerime, tutkularıma gidiyorum. Unutmak istediklerimi, sakladığım kuytularımdan çıkarıp yüzleşiyorum hepsiyle bir bir. Gürleşen sessizliğimin sözcüklerini arıyorum her birinde.
Bi ara, Amâde Bey'in "Şen Tabiat Kıraathanesi" ne düşürüyorum yolumu. Lâflamaya. Gavril, Dürnev, Dilsiz, Lâedri, Amâde Bey nasıl koyu bir muhabbete dalmışlar. İlişiyorum bir kıyıcığa usulca. Fark etmiyorlar beni.
"...Amâde Bey: Geçenlerde sordu oğlum, anlatılanlar nereye gidiyor? Eski sesler nereye gidiyor?... Anlatılanların, anlatılan her şeyin üstüne üstüne gelmiş görünen sesler nereye gidiyor peki. Bunu da ben soruyorum. Bunu anlatsana. Adam ile kadın sevdalandıysa meselâ, ölüyorlar da o aşk nerelere gidiyor?"...
Kendimi tutamayıp, heyecanla atılıyorum. "Sen de kimsin" der gibi şaşkın bakıyorlar yüzüme.
-Aktunç' u okuyordum; bilemezsiniz, bu kıraathane ve bu hararetli sohbetiniz beni nasıl etkiledi. Teklifsiz giriverdim söze, bağışlayın. İnanın ben de tam içinden bir türlü çıkamadığım kendi ince sorularımla kıvranıp duruyorum şu sıralar. 
-Sevgili Gavril, Lâedri, Dürnev, Dilsiz, Amâde Bey, yani anlayacağınız sorma sırası bende şimdi. Hadi cevap verin bakalım. Söyleyin. Ya benim o nâçiz çiziktirmelerimdeki, şiirlerimdeki kırılgan seslerim, nahif duyuşlarım, ruh bükülmelerim nereye gidiyor?.. Yoksa, yoksa kayıp mı oluyorlar devr-i dâimin burgaçlarında?..
Vurgun yemiş Mart, yazılmayı, bir aşk masalının kahramanı olarak, zamanın asla unutulmayacak bir parçası olmayı sayıklıyor. Yaz diyor. Gözlerimin içine yalvarırcasına bakıyor. Benimse hiç gücüm yok yazmaya. Biliyorum incitiyorum onu. Oysa deli bir aşk yaşamış bu yorgun Mart'tan zalimce koparılıp alınmış, satırlara dökülmeyi bekleyen ne çok şey var. Yine de üzülmüyorum; nasılsa zaman yazar bir gün "Aşka adanmış Mart'ın" büyülü masalını. Benim yerime de yazar nasılsa.
Beyler ne zamandır fildişi kulelerinden, gözleri sonsuz uykularına kapananları kayıtsızca seyrediyorlar; içerisi hırs, dışarısı ölüm bakışlarının.
-Bahar parmaklarınızın ucundaydı hâlbuki. Yakalayamadınız bu defa ve... Sonsuzca yakalanamayacak şimdi artık baharlarınız, sevgili yitip gidenler. 
"Dağılmış acıların elinden kaptı götürdü onu kuş,
Bir sevi uğraşı için ormanlara bıraktı." 
Savaşın acılı yıkımını çok iyi bilen Char'dan bu iki dizeyi bırakıyorum başucunuza. Kış papatyaları açar belki üzerlerinde ve belki baharı yakalayamayan elleriniz en sevdiklerinizi okşar derin uykunuzda; mutlu olursunuz siz.