Sıradan Bir Sabah


Sıradan bir Ekim Sabahı
 
Öylesine bir Ekim sabahı idi.Mora çalan bu vişne akşamda o sabahı yaşıyorum yeniden:
Alçacık evlerin damlarına, önlerindeki bahçelere güz güneşi yağıyordu göğün kıyısından. Pırnakıl niyet çiçeğine kesmişti ağaç dipleri. Bir bahçe duvarına ilişip, bir süre sağlı sollu evlerin arasından kıvrılan bu daracık sokağı seyretmiş, sözcüklerime biriktirmek istemiştim onu her hali ile.
Mutfak alışverişine çıkmış kadını, berikini- ağır aksak adımlarında sürüklenen diğer kadını-, güneş gözlü sardunyaların toprağa vedasını, tasasız köpeklerin miskin yatışlarını.
Sıradışı bir şeyler seziyordum bu sıradanlıkta.
Şimdi, mora çalan bu vişne akşamda, içimde mis kokulu bir sabah asılıp kalıyor, zaman duruyor öylesi bir Ekim sabahında.
 
 
 
Sıradan Bir Sabah
 
Sabahın erkence vakitleri sokaktayım; bir adam bahçesini kışa hazırlıyor; güneş gözlü sardunyaları söküyor, kış menekşeleri dikiyor yerlerine.Çocuklar çocukluklarının içinde ellerinde çantaları bağırış çağırış okul yolunda; bir kadın belli ki mutfak alışverişine çıkmış , ne pişireceğini düşünerek ağır adımlarıyla yürüyor yanımsıra; bir diğeri kimbilir bir hasta ziyaretine gidiyor belki, biraz düşünceli ; başıboş bir kaç sokak köpeği umarsızca uzanmış Ekim in ılık güneşine karşıdaki kedi yavrusuna hiç de aldırış etmeden ...
 
Bir sabah yaşanıyor öylece, öylesine bir sabah bütün sıradanlıklarıyla.