Söyleşi: Ayşegül Daylan


“Okumadan Yazmak Mümkün Değildir”
 
Sevgili Melodi Turan, sizinle dostluğumuz, edebiyat çalışmaları yaparken başladı. Uzun zamandır da devam ediyor. Şair olan sizi, okurlarımızla tanıştırmak istedim. İlgimi çeken gezi yazılarınızdan da bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum bu arada. Bu yazılarınızı sosyal medyada paylaştığınızı görüyoruz daha çok.
Sevgili Ayşegül Daylan, sizin de belirttiğiniz gibi, yazmaya, yazı ile anlatmaya gönül vermiş kişiler olarak dostluğumuzun ortak dili edebiyat oldu uzunca bir süredir. Yeni Adana Gazetesi'nde beni, yazılarım, şiirlerim ve bu konular üzerindeki düşüncelerimle konuk etme inceliğini gösterdiniz; sorularınızı yanıtlamaya başlamadan önce nazik davetiniz için teşekkür ediyorum.
 
Öncelikle kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız?
Ben pek çoğumuz gibi, değerli ülkemizin farklı farklı bölgelerinin harmanından kök bulmuşum kendime.  Halfeti’den, Karadeniz’e, Balkanlar’a (Osmanlı Dönemi) uzanan… Aslen Giresunlu’yum yine de.
 
İlk ve ortaokul yıllarım, babamın görevi dolayısıyla Trakya-Lüleburgaz’da geçti. Sonrasında Ankara’da devam edegeldi yaşantım bugüne değin. Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümü mezuniyetimin ardından bir kamu bankasında tercüman olarak başlayan çalışma hayatımda uzun yıllar Fransızca öğretmenliği de yaptım. Ve nihayet özel sektördeki yöneticilik görevim çalışma hayatımın son durağı oldu; 2008’de emekliliğe, o dingin, o özlenen hayata adım atmış oldum böylelikle.
 
Şiirle ilginiz ne zaman başladı?
Belirgin olarak hatırlayabildiğim: Ortaokul yıllarımdı, şiirin büyüsüne ruhumu kaptırışım. Elbette o çocuksu yıllarda şiire bilinçli bir eğilim sayılmazdı bu asla. Daha çok duygusal şarkı sözlerini yazıyordum bu işi için ayırdığım kapağı süslü özel defterime.
 
Etkilendiğiniz şairler kimlerdir?
Pek çok üstat beni derinden etkiledi, ayırmak çok zor gerçekten. Zira hepsinin ruhunda birbirinden farklı çok güzel tatlar gizli. Ama isim vermem söz konusu ise, Paul Celan, Ursula K.Le Guin, Pessoa ve bizden: Melih Cevdet Anday, Ülkü Tamer ve tabii Orhan Veli’yi şiir dağının en tepesinde görüyorum.
 
Şiirlerinizi nasıl yazıyorsunuz?
Aslında şiir için benimsediğim belirgin yazma kurallarım olmadı hiç. Bende yankı bulan bir sözcük, bir olay, bir manzara ya da okuduğum bir şeyler belki, şiirin çekirdeği olabiliyor. Bir süre beni etkileyen o “Şey”  dönüp duruyor zihnimde. Yanımdan ayırmadığım defterime çiziktiriyorum ara ara aklıma gelenleri. Bu sürecin ardından sanırım çatısı oluşmuş oluyor şiirin ve masanın başına geçiyorum.
 
Bende iki şiir kitabınız var. Yakın zamanda bir yenisi olacak mı?
Evet, üçüncü kitabı bahara çıkarmak arzusundayım.
 
Sizin gezi yazılarınız var ben takip ediyor ve beğeniyorum. Bu gezi yazılarınızı okur ile buluşturmayı düşünüyor musunuz?
Sevgili Ayşegül DAYLAN, beğeniniz için teşekkür ederim öncelikle. Bir “Gezi yazıları kitabı”  düşünüp düşünmediğim konusunda, sizin gibi pek çok dostumun da sorusu oldu zaman içinde. Şimdi düşünüyorum da neden olmasın? Sanırım uzak değilim bu fikre.
 
Şiir mi? Gezi yazısı mı diye sorsam tercihiniz hangisi olur? Neden?
Şiir mi, Gezi yazısı mı gibi bir tercihe koşmadım kendimi bugüne kadar. Esasen “Deneme”yi de bu kapsama dahil ederek, hepsini birlikte yürütmek daha renkli geliyor bana sanki.
 
Kadın şair olarak edebiyat dünyasında sıkıntılarınız oluyor mu?
Belki tarzımdan dolayı, çünkü ben genellikle lirik ve pastoral şiirler yazıyorum, bir kadın olarak edebiyat dünyasında herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Ama henüz hiçbir yerde paylaşmadığım kimi “açık saçık” şiirlerim var ki onlar yayınlandığında bir sıkıntı yaratır mı bilemiyorum doğrusu.
 
“İlk Yaz Akşamı “ şiirinizde ayrılık anlatmışsınız. Şiirinizi yaşadığınız bir ayrılık  sonrasında mı yazdınız?  Çok özel değilse anlatır mısınız?
İlk yaz akşamı şiiri tamamen eşimden ayrılışımın, kırılış-dökülüşümün şiiridir. Ve oradaki o bahçe, o havuz, nilüferler, turuncu balık, hepsi yaşadığım öykünün kederine ortak olan gerçek kahramanlardır.
 
Şiirlerinizde doğa, renkler, kokular, çiçekler var. Doğaya hayran olduğunuzu biliyorum. “SEVDALARIM UYKUDA “ isimli şiirinizde doğanın içinde renklerle buluştum. Bu temaları kullanırken özel bir çaba harcıyor musunuz?  Ya da kendiliğinden mi oluşuyor?
Doğayı duyarak yaşamak bir tutku bende. Gittiğim yerlerdeki bitki örtüsü, kuşlar sıradan bir yeşillik ya da herhangi bir kuş olmaktan öteye geçiyor; onları dinliyorum, uzun uzun seyrediyorum, isimlerini öğrenmek istiyorum; sanırım bu nedenle onları yazmaya çalışırken özel bir çabanın içinde olmuyorum, kendiliğinden akıp geliyor. Örneğin daha birkaç gün önce Ağva’da sıkça gördüğüm göğsü kırmızılı, çok güzel ötüşlü kuşların, Nar bülbülleri olduğunu öğrendim ve hemen onları sevgiyle andım Ağva dönüşü yazdığım bir yazıda.
 
Yazılarınızın ve şiirlerinizin hazırlanma süreci nasıl oluyor?
Sizin de hatırlayacağınız üzere sevgili Daylan, edebiyat çalışmalarında hocalar, “Yazmak ciddi bir iştir.” derlerdi hep. Ve dillerinden asla düşürmedikleri bir diğer söylem ise şuydu: ”Okumadan yazmak mümkün değildir.” Değişmeyen ve değişmeyecek olan kural bu sanırım. Eğer yazmak istiyorsak, yazmayı önemsemek, onu ciddiye almak, okuma dağarcığını olabildiğince zenginleştirmek gerekiyor.
 
Şiirle uğraşanlara ne tavsiye edersiniz?
Şiir özelinde de durum farklı değil. Antik Yunan’dan mesela Sappho’dan başlayarak dünya şiirine eşsiz hazineler armağan etmiş şairleri mümkün olduğunca çok okumak, o okuyuşlarda, kendimizi hangi tür şiirlere, hangi tür ifade tarzlarına yakın hissettiğimizin ayırdına varmak ve neticede özgün bir biçem geliştirebilmek.
 
Şiir çevirisi bambaşka bir yetkinlik alanıdır. Çevrilen dile hakimiyetin yanı sıra zengin bir edebi-şiirsel birikim ve beceri gerektirir. O nedenle dünya şairlerini en yetkin kalemlerin yorumlarından süzülmüş çevirilerle okumak çok büyük önem taşıyor. Bunu özellikle belirtmek isterim. Son olarak da Türkçemize saygı diyorum. Dil toplumun en güçlü yapı harçlarından biri kuşkusuz. Bu denli önemli olan ortak değerimizi hak ettiği saygıyı göstererek yazmak görevimiz ve sorumluluğumuz olmalı.
 
Değerli arkadaşım,  bu sıkıntılı dönemde zaman ayırdığın, değerli bilgilerini ve duygularını bizimle paylaştığın için çok teşekkür ediyorum.
Sevgili Ayşegül Daylan, hızlıca akan zaman içinde, bu hoş söyleşi ile ben de durup şiirlerime, yazılarıma, onları neden ve nasıl yazdığıma şöyle inceden bir göz gezdirebilme fırsatı yakalamış oldum sayenizde. Bundan da bir hayli keyif aldığımı söyleyebilirim. Nazik davetiniz için tekrar teşekkürler ediyorum.
 
İLK YAZ AKŞAMI
Ön bahçedeki                                                                                                                                  Kokulu yediveren var ya hani
Dikeninin
Yüreğime saplandığı akşamdı
Ilık yazdı
Kestanenin kokusu ıhlamurlara sarmış
Nilüferin yüzü güneşe küsüp suya batmış
Ben göklerimin altında
Yüzünü gördüm kızaran bulutlarda
Sen guruptan gurup kadar kırmızıydın
Gurup utangaç kırmızıydı
Gözlerin yoktu yüzünde
Kaçmıştı
Yıldızlar avucuma birer birer düştüler
Bilemezsin ne kadar üzgündüler
Hafif hüzünlü vals çalıyordu radyomda
Küçük turuncu birkaç balık
Havuzda
Sen şimdi yıldızların söndüğü yerdesin
El yordamıyla yolunu bulur da
Belki dönersin
Ama inan ki
Ne o gökler benim eski göklerim
O göklerin altındaki ben de
Zaten
Eski ben değilim.