André Gide ve İsabelle


Geçtiğimiz Şubat ayında düzenlenen Ankara Kitap Fuarından aldığım kitaplarımı büyük bir keyifle okumaya devam ediyorum bunlardan biri de André Gide 'in İsabelle isimli romanıydı, kısa bir roman dün bitirdim.

19.yüzyıl Fransız Edebiyatının en önemli hümanist ve ahlâkçı yazarı ve ;Batı Edebiyatının hiç kuşkusuz
ölmez isimlerinden biri André Gide.1869 Paris doğumlu Gide varlıklı bir aileden gelmiş olmasına karşın; toplumun her kesiminden hayatları özellikle de ezilen ,sömürülen,toplumun dışına itilmiş, dışlanmış yaşamları gözlemler ve seksen iki yıllık yaşamı süresince siyasal ,toplumsal sorunlara kayıtsız kalmaz.Özgürlüklerin önünde engel oluşturduğu düşüncesiyle Katolik Kiliseye cesurca karşı durur bireysel özgürlüğün savunuculuğunu yapar,kilise tarafından cezalandırılır 1952 de kitapları " yasak kitaplar" listesine alınır.

Afrikaya gerçekleştirdiği gezilerinde; ezilen "Kara Afrika" dan etkilenmiş; Kongo'ya Yolculuk ve Çad Dönüşü isimli kitaplarını kaleme almış bu kitaplarında sömürgeciliği eleştirmiş yanı sıra sömürgecilik karşıtı daha pek çok yazı yazmış . Başka bir dönemde ise komünizmi savunmuş ne var ki,1936 daki Sovyetler Birliği gezisinden sonra bu eğiliminden vaz geçmiş. 1891 de Sembolistlere katıldığını ve onlardan etkilendiğini görüyoruz.

Gide'in 1947 de Nobel Edebiyat Ödülü'ne lâyık görülen İsabelle isimli bu romanı ; plâtonik olarak nitelendirebileceğimiz bir aşk hikâyesinin örgüsü içinde geçiyor , olaylar bu örgünün etrafında gelişiyor.Gérard Lacase ,Bousset üzerine araştırmalar yapmak üzere konuk edildiği Quartfourche şatosunda Casimir isimli çocukla tanışıyor; çocuğun sadece resmini gördüğü annesine derin bir tutkuyla bağlanıyor ancak daha sonra delice tutulduğu bu kadının tam bir "femme fatale" olduğunu üzülerek anlıyor.Şatoda yaşamayan İsabelle geceleri gizlice şatoya gelmektedir Gérard, İsabelle'in gizemini çözmeye çalışırken; bir yandan da yazar büyük bir ailenin parçalanışını, ahlâkî çöküntüyü şatonun çöküşünde simgeleştirerek ustalıkla gözler önüne seriyor.

Kitabı okurken zihnimden Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü 'ne göndermeler yaptım ; birbirlerinin çağdaşı sayılabilecek bu iki yazar Gide ve Güntekin yaşadıkları dönemin toplumsal sancılarına benzer pencerelerden bakmışlar.

Romanın konusu oldukça sade ancak bu mütevazı konu alabildiğine akıcı dupduru bir anlatımla kaleme alınmış ve kahramanımız Gérard'ın hayalinde yaşattığı İsabelle'e ilişkin estetik duruş ile gerçeklik arasındaki amansız uçurum o denli çarpıcı verilmiş ki kitap , okuyucusuna muhteşem , derinliği olan bir okuma keyfi sunuyor.

1947 de Oxford Edebiyat Doktoru ünvanına da lâyık görülen yazardan Batı Edebiyat Dünyası'nda etkilenenler olduğu gibi bizim edebiyatçılarımızdan da bir kaç ismin etkilendiği söylene gelir örneğin Sait Faik , Ahmet Hamdi Tanpınar ve Peyami Safa bu isimler arasında gösterilir.

Kitap Can Yayınlarından ,çeviri Aysel Bora