GOETHE, Genç Werther'in Acıları
Başımda kavak yellerinin delice estiği, düşlerimin beni masal diyarlarına sürüklediği 16-17 yaşlarımı yaşıyorum.İyi bir öğrenciyim,ödevlerimi eksiksiz tamamladıktan sonra eğer evimiz ile ilgili üzerime düşen bir görev yoksa bir köşeye çekilip, harçlıklarımdan biriktirerek aldığım Barbara Cartland romanlarıma gömülüyorum; o yeni yetmeliğin sınır tanımayan hayalleriyle aşkın , duygusallığın pembe bulutlarında adeta kanatlanıyorum. Yine böylesi anlarımdan birinde babamın oldukça katı sesiyle irkildim; " Kızlar yanıma gelin."Bu ses tonunun hayra alâmet olmadığı gün kadar aşikârdı ; kesinlikle bir ihtar alacağımızın habercisiydi bu ses ;ama ne suç işlemiştik?Başımıza gelecek her ne ise cezamıza razı vaziyette ben ve ikiz eşim ürkek adımlarla yanına gittik babamın. " Bu okuduğunuz kitaplar size hiç bir şey kazandırmaz, bunları okumak boşuna vakit kaybı, bundan böyle evimizde bu kitapları görmek istemiyorum, daha ciddi ve sizleri hayata hazırlayacak kitaplar okumalısınız, şimdi gidebilirsiniz." Bu çok kısa ihtar konuşmasından sonra büyük bir burukluk içinde kütüphanemizdeki o "rüya" kitaplarını kaldırdık.Ertesi gün babamın işten dönüşünde onu karşılamak üzere kapıyı açtığımızda babamın ayaklarının dibinde oldukça büyük bir mukavva kutu duruyordu, merakla birbirimize bakışıyor ne olduğunu kavramaya çalışıyorduk ki babam hiç bir şey söylemeden kutuyu çoktan salonumuza taşımış ve açmıştı bile ; o andaki şaşkınlığımı hiç unutamam.Ancak bir kitapçıda görebileceğim çoklukta - çünkü o yıllarda bir kaç katlı içinde kahve içilebilen devasa kitapçılar yoktu , sokak aralarında mütevazı dükkânlardı o zamanki kitapçılar ve az sayıda kitap olurdu raflarında- ve alabildiğine asık suratlı bir yığın kitap salonumuzun ortasına serilivermişti.Neler yoktu ki aralarında! Niyazi Berkes'ten Balzac 'a ,Aziz Nesin'den Yaşar Kemal'e , J.Nehru'nun Kızıma Mektuplar'ına kadar...Bu ciddi bakışlı kitaplarla kısa tanışma törenimizin ardından götürüp itinayla raflara yerleştirdik onları. İşte bu içi tıka-basa kitap dolu kutudan çıkanlardan biri de Genç Werther'in Acıları idi ve ben ilk olarak kutudan onu seçip okumuştum .Aradan geçen uzun yıllardan sonra kitabı tekrar elime aldığımda; şimdiki aklım ve hayat tecrübelerimin ışığında; düşüncelerimin olgunlaşmasına, hayata bakışımın değişmesine büyük katkı sağlayacak olan bir sürecin milâdı olarak yorumladığım bu güzel ve değerli anı babama minnet duygularımla birlikte tazelendi belleğimde.
Gelelim kadersiz dostumuz Werther'in hüzünlü öyküsüne.Goethe'nin henüz 24-25 yaşlarında çiçeği burnunda bir avukat iken yazdığı 1771-1772 yılları arasında geçen olayları öykülediği kitabının konusu platonik bir aşkın intiharla sonuçlanması gibi sıradan bir konu.Werther'in düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşuyor roman.Böylesi sıradan bir öyküyü Dünya Edebiyatı nın getirip baş köşesine yerleştiren kuşkusuz yazarın abartısız,sade ve şiirsel, güçlü anlatım biçemi.Bu yalın ve gerçekçi duygu aktarımının okurun içinde yankı bulmaması mümkün değil elbette.Özellikle Werther'in artık ölümüne adım adım yaklaştığı günlerde Ossian Şarkıları' nın sözlerini okuyarak aşkı Lotte' a veda bölümlerinde bu duygu aktarımının zirveye tırmandığını sezebiliyoruz.
1730-1770 yılları Avrupa'da Yüksek Aydınlanma Dönemi , farklı edebi akımlar görülmekte bu yıllarda; Goethe'nin bu eseri kimilerince Klasisizm ,kimilerince Sentimantalizm akımında değerlendiriliyor ne varki yazar bu kitabı ile Fırtına ve Zorlama Akımının öncülüğünü yapmış , edebiyata yeni bir söylem ve yazın biçemi getirmiş oluyor.
Kitap , intiharı yücelttiği ve gençleri intihara özendirdiği görüşünden hareketle bazı çevrelerce kınanmış, kilisenin büyük tepkisini çekmiş üzerine o yıllarda.
Eser, Onur Bilge Kula'nın kitap üzerine düşüncelerini aktardığı bölümle başlıyor ve Sabine Adatepe'nin 18.yüzyıl Avrupası ve özellikle Almanya'sına ilişkin siyasal,toplumsal,ekonomik ve edebi açılardan bir genel değerlendirme bölümü ile son buluyor.
Ayrıntı/ Klasik Dizisinden ,çeviri Ahmet Arpad ve elbette muhteşem 190 sayfa.