Stefan ZWEİG , Amok Koşucusu


ZWEİG, kuşkusuz yirminci yüz yılın yetiştirdiği muhteşem kalemlerden birisi.Içinde yaşadığı savaş , yokluk, milliyetinin kişiliğine yüklediği onulmaz toplumsal acılar ve nihayetinde Avrupa'nın içine düştüğü çalkantılı siyasi gerginlik tahammül gücünü kaybetmesine neden oluyor; 1942 yılında gittiği Brezilya'da hayatını kendi elleriyle sonlandırıyor.
Savaş karşıtı kişiliği ile tanınan yazar, savaş dönemlerinin ruhsal ezincini derinden yaşamış, bu acılardan beslenerek yaratmış eserlerini.
Tutkulu yaşamların yazarı olarak tanımlayabileceğimiz Zweig'ın " Amok Koşucusu" isimli kitabı yedi öyküden oluşuyor.Ne var ki kitapla aynı ismi taşıyan öykü; evet o öykü; son sayfasını çevirip de bitirdiğimde duygularım içimde büyük bir deprem yaşıyordu; gurur ,üzüntü, pişmanlık, ıstırap...Hâsılı insanı insan kılan ne kadar hissediş varsa savruluyor, havalanıyor, büyük gürültülerle birbirlerine çarpıyordu; müthiş etkilenmiştim.Bu güne kadar okumuş olduğum pek çok eseri içinde beni en çok etkileyeni buydu kuşkusuz.
 
Kişilik çözümlemelerini, ruhsal çözümlemelerini incecik ayrıntılarla betimliyor ; insanı en güçsüz, en savunmasız yönleriyle ele alıyor; insan ruhunun en gizli katmanlarına güçlü bir ışık tutarak kişinin belki de kendi kendine bile ifade edemeyeceği ruh hallerini gün yüzüne çıkarıyor.
 
Evine gitmek üzere gemiye binen bir Avrupalı, herkesten saklanmak için güverteye yalnızca geceleri çıkan bir doktorla karşılaşır ve bu doktorla soylu bir İngiliz kadının arasındaki esrarengiz sırrın ortağı olur.Öykü, tutkularının esiri olan pişmanlık duygularının kıskacında acı çeken ve vicdanını rahatlatabilmek için verdiği sözü tutmak üzere hayatını ortaya koyan işte bu doktorun öyküsü.
 
Diğer yandan, benim nazarımda öyküyü değerli kılan bir özelliği de ismiydi. Doğrusu Amok sözcüğünü daha önce duymamıştım , anlamını bilmiyordum ; araştırdım. Amok, Güney Doğu Asya bölgesinde ve bu bölge kültüründe "Cinnet" halini ifade etmek için kullanılıyor.Bu coğrafyada çoklukla erkeklerde görülen; bunalım sonucu ortaya çıkan şiddetli bir öldürme arzusunu tanımlıyor.Verilen bir isim nasıl olur da bu kadar uyumlu olabilirdi bir öyküye?
 
Kitaptaki diğer altı öyküde de , umarsız ve mutsuzca sürdürülen puslu yaşamlarda, hastalıklı ruhların önce şiddetli bir yok etme arzusunun ardından derin bir burgaca kapılarak bitimsiz bir yok olma arzusu ile hayattan kopup yitip gidişleri anlatılıyor.
 
Zweig öykülerinde, kendi acılı yazgısı gibi, kişilerin acılarını , hüzünlerini dillendiriyor çokluk ve kaleme alışı öyle gerçek, öyle sahici !.. O nedenle onu okurken inceden acıyor içimizde bir yerler .Sanırım Zweig'ı Zweig yapan, günümüze taşıyan da bu.
 
Kitap ,Can Yayınlarından İlknur Özdemir'in çevirisi ile çıkmış , yedi öykü, 191 sayfa.