Güneş Kursunun İçinden Geçiyorum 1
Amasya
Gümüşhacıköy, Kara Mustafa Paşa’nın köyü, Merzifon, Amasya, Şapinuva, Çorum, Hattuşaş, Alacahöyük... Dolaşıyorum.
Hattilerin, Hititlerin, Asur, Urartu, Galat, Frig, Mitannilerin izlerini sürüyorum zamanın dehlizlerinde.
Kaçıncı baharını yaşıyor dorukları mor halkalı bu dağlar, yeşile kesmiş arkaçlar, koyaklar? Kaçıncı baharlarına gülümsüyorlar papatyalar, gelincikler? Bu ılık rüzgârın, bir su perisi gibi uzanmış Yeşilırmak ‘ın kim bilir kaçıncı baharı bu?
Ara ara hızlanan sonra durulan oyuncu bir yağmur ile giriyorum Strabon’un şehrine.
Günbatımının ıslak kızıllığında, Harşena kalesinin burçlarından, kaya mezarlarından, yivli zarif minarelerden, kubbelerden, saat kulesinden yansıyarak tül tül dökülen, ırmağın içinde yakamozlanan ışıklar, titreşen gölgeler ile bir samanyolu gibi parlıyor Amasya.
Kıvrıla büküle Çakallar Tepesi’ne çıkıyorum sonra. Şimdi artık akşamın iyice kucakladığı bu renk cümbüşünü elma çayının buğusundan seyrediyorum uzun uzun.
Tarihin giz dolu derinliklerinde geçen yolculuğumun duraklarından biri olan bu şehri ertesi gün, gün boyunca doyasıya yaşıyorum. Onun mazisine ait her şeyin sihirli bir kimya içinde yüzdüğünü duyuyorum sokaklarda yürürken. Adımlarım Strabon’un, Evliya Çelebi’nin adımlarına karışıyor sanki.
Bir sonraki sabah tekrar yola koyuluyorum, Şapinuva’ya doğru.