Güneş Kursunun İçinden Geçiyorum 2
Kara Mustafa Paşa Köyü, Merzifon, Gümüşhacıköy
Sabah erkenden ayrılıyorum Samsun'dan. Yağmur da peşim sıra geliyor. Deniz gümüşten bir çizgi şimdi uzaklarda. Git git siliniyor gözerimimde.
Kıyıdan kopup ırmak gibi akıyorum bin tanrılı ülkenin topraklarına.
Hüsranla sonuçlanan ikinci Viyana kuşatmasının bedelini canı ile ödemiş talihsiz Kara Mustafa Paşa’nın köyüne uğruyorum önce.
Köyü bir tepenin üzerinden seyreden Abide Hatun Camii’ni annesi için yaptırmış Paşa.
Kuşluk vaktinin yumuşak aydınlığında, zarifçe işlenmiş bir kehribar taşı sanki; renginin huzurlu güzelliğini bahar göğüne yansıtıyor cami.
İnce bir zevkin çiçek açtığı ahşap nakışların, yıldız hareli oymaların, ayetlerin, kündekâri kapının ferahfeza terennümleriyle adeta yıkanıp arınıyorum. Şadırvanın yalağından su içen güvercinler bile sükûn bulmuşlar bu ruhani âlemde.
Daracık sokaklarda, tezgâhlara asılmış semerler, palanlar, göz boncuklu, saçaklı koşumların arasından süzülüyorum. Şimdide yabancı bir zamanı yaşıyor gibiyim. Dalgın yürüyorum.
Kervanların konakladığı, her türlü kıyafette bir kalabalığın çarşı pazarı doldurduğu, nalburları, saraçları, bakırcıları, bakkal dükkânlarının camlarına dizilmiş lamba şişeleri, bedesteni, hamamı, hanları ile, Tavşan Dağı’nın eteğindeki bir başka Merzifon; geçmişin derinliklerinden çıkıp gelen Merzifon’un hayali doluyor gözlerime.
Sevimli eşeklerin fıkralarını hatırlıyorum. Gülüyorum için için.
Bedestende keşkek yiyip çay içiyorum. Yollara düşüyorum sonra yeniden. Gümüşhacıköy’e.
Yol boyunca, Köprülü Sülâlesi, Uyvar Kalesi, Podolya, Lehistan seferi dolaşıyor düşüncelerimde. Tarih hâsılı. Bir vakitler öğrendiğim; zamanın sarnıcına damla damla biriken tarih.