Çocukluğumdan Kalma Bir Baharın Adını Koymuştum


Eskimiş sevişmelerden, minesi solmuş gülüşlerden, serpilememiş sevinçlerden, kendine yabancı vakitlerden gelmiştim azala azala.
Yaz başıydı. Günün gölgelendiği, ıhlamur kokan, dalgın bir ikindiydi. Aramızdan sıyrılıp uzaklaşan aşkın çekingen dirimi sinmişti bahçeye. Ben, dile dökülemeyenlerin tenhâlığında gitmiştim senden o ikindi vakti.
Koskoca yaz geçmişti, güz geçmişti, yabanıl bir kış, bahar, yine yaz. Geçip gitmişlerdi birer birer.
Birbirimizden ayrı geçirdiğimiz zamanların kırığı onarılamazdı artık. Artık bir başka takvimde, mavi zaman eriği mevsimlerinin anlamını soluyordu şiirlerim.
Kızılı erken inen günbatımlarında sorarım bazen kendime:
"Acaba bir aşk nehri kaç ihanet boyu kala anlar döküleceğini hâyâl kırıklığı denizine?"
"Sadakatsizlik, kaç kuytu gecenin göğsünde uyuya kalabilir; gün ışığıyla yıkanmamış kaç sabaha uyanır?"
Acı çeken yerlerime küsmeden acıyla baş etmeyi öğrendiğimde,
Simgelerde, sözcüklerde, imgelemde daha hızlı dönüyordu güneş.
Artık ıslanmıyordu açık denizler deli yağmurlarla.
Odalarıma vuran gölgeler yasemin beyazıydı.
Bir bıçakla kesilir gibi bölünmüyordu ebrulî ufuklar.
Zamanın alamadığı saatleri yakalamaya çalışıyordu yelkovan. 
Çocukluğumdan kalma bir baharın adını koymuştum bütün güz bahçelerine.