O Cadde
Sağlı sollu akasyaların gölgesine batmış gepgeniş cadde:
Ne uzun-ne kısa...Bir ömür gibi-bir an gibi...
Aynı nisan yağmurları altında, insanlar, aşklar, yabancı sesler, acılar, gülüşler, umutlarla yürüyorum.
Zaman, duraklayıveriyor hayâllerimin bir yağmur damlasına hapsoluşunda.
Çocuk bahçesinin korunaklı kuytu köşesinden, yağmuru , bu sevimli mahallenin birbirini kesen daracık sokaklarını ,buğulu pencereleri, çelimsiz ıslak kedileri, saçak altlarına savrulmuş boz güvercinleri,yağmurda yeniden ıslanmış bezgin çamaşırları seyrediyorum uzun uzun.
Yağmur kaydıraktan kıpkırmızı, sapsarı, masmavi damlıyor küskün bulutlara inat.
Gözlerimi ıhlamur kokusuna yumuyorum; gür sakallı esmer bir yüz, -sanırım M.Cevdet'ten-kısa bir şiir, yarısı yenmiş gevrek bir Ankara simidi geçiyor düşlerimin incecik aralığından.
Bu yol , o yol muydu?
O Cadde hâlâ şehrin bir yerlerinde duruyor mu?
Sahi, yürür müydük tenha bahar akşamlarında, kendi kalabalığımızda kaybolurcasına?
İçimin gürültüsü sırılsıklam hızlanan yağmurla.
Sönmek üzere olan günün, son pembemsi, narımsı, kurşunî, eflâtun, mor çırpınışları, tek-tük yolculu akşam otobüslerinin camlarında yıkanıyor.
Zaman, duraklayıveriyor, hayâllerimin bir yağmur damlasına tutsaklığında.