O Gece


Kentin geç saatleri gibi kıpırtısız ve ıssız yüreğimle,
Ve söyleyecek bir şeylerim kalmadığında
Yani,
Sözle suskunun o incecik aralığına sıkışmışken ben;
Bozguna uğramış yorgun düşlerimi yeğni , başıboş yapraklara vereceğim.
Ben giderken ardımdan savrulsunlar.
 
Kapıyı açıp çıktığımda; geceden kalma nefes kokulu bir sıcaklık yayılacak
İki basamaklı alçak merdivenin yanıbaşında yıllardır çiçeğe duran ıhlamura.
 
Yüzümün bütün çizgileri geceye teslim olmuş ve saçlarım ve ellerimle
Yürüyeceğim bir sokaktan diğerine.
 
Nohutlu pilav tezgâhının parmak lekeleriyle dolu, buğulanmış camına ilişecek gözlerim.
Belki inceden yağmur da yağacak; 
Tenha caddelerden geçen tek tük yolculu tenha otobüslerin üzerine.
Feri kaçmış sarı sokak lâmbalarının etrafında dönen pervaneleri seyredeceğim,
Bir kaç akşamdan kalma ile muhabbet edeceğim çorbacının önünde.
Belki durup düşüneceğim, soracağım kendime;
"Ben en çok kimi sevmiştim?"
Hatırlamaya çalışacağım.
O ki;
Papatyalardan bir taç örüp iliştirmişti omuzlarıma dökülen upuzun balköpüğü buklelerime
Itırlı kırların serin bir güz gününde.