27 Aralık
Kendini yaşayan günlerden bir gün, bugün.
Uzak, eski bir kar camda yıldız yıldız, öyküsü olan vakitlerden.
Çınarlı avlulara açılan gölgeli sahaflarda kalakalmış bir çocuksuluk.
Beyaz dantel yakalı, küçük ve sık düğmeli, arkadan derince yırtmaçlı, düz siyah elbiseler giymeye özendiğim uzaklardan.
Bir sis başlangıcı gibi belirsiz, derin, hülyalı.
Buluşamadığımız, konuşamadığımız günlerin ikindi güneşleri, sözlerinin derin sessizliğinden dökülüyor denize. Martılar, pelikanlar şaşkın.
Bu aralar Márquez okuyorum. Bir konuşmamızda, sana anlatabilmeyi ne çok isterdim; terkedilmiş bir sevgilinin yeniyetme aşkının acıyla büyüyüp güçlenerek, ta ki yaşamının günbatımına dek süren yarım yüzyıllık biçare öyküsünü. Aşkın yabanıllığını-evcilliğini, deliliğini, akıllılığını, tendeki yakıcılığını Márquez'in şiirin büyüsüne bürüdüğü eşsiz cümleleri ile anlatabilseydim.
Yüreğimin bütün pırpırlığı ile hatırlamaya gayret ediyorum. Nasıldı Lillian Hellman'ın yazdıkları?
"Tuval üstünde eskiyen yağlıboya, zamanla saydamlaşabilir. İşte o vakit, kimi resimlerin ilk özgün çizgilerini seçebilirsiniz; bir kadının giysilerinden bir ağaç belirir, bir çocuk, bir köpeğe bırakır yerini; koca bir gemi artık açık denizde değildir."
Sözcükler arıkuşları gibi hızla dönüyorlar, kırmızı çizgiler çiziyorlar imgelemimin derinliklerine.
Uçsuz bucaksız bir orkide ormanı bırakıyorum güncemin sayfalarına, kurumaya. Ölüme inat.
Dedim ya: Kendini yaşayan günlerden bir gün, bugün.