27 Kasım Pazar Gününün Kenar Boşluklarına Çiziktirdiklerim


▪︎ Güneş her yerden erken nerede doğar, nerede dupduru bir suyla yıkar yüzünü hayat?
▪︎ Bir vakitler bir şiirimde anmıştım. Miletoslu Aspasia'yı düşünüyorum her nedense yine. Fahişe miydi, feylesof muydu yoksa? Belki hem feylesof hem de fahişeydi. Kim bilir? Zeytin çekirdeğinin ölümsüzlüğüne gizlenmiş olmalı, Perikles'in sevgilisi Aspasia'nın sırları.
“Akşam
...
Sabaha karşı bembeyaz kumsala uzanacak akşam,
Deniz minarelerinin parmak uçlarında ağaracak küllü gözleri. 
Akşam Miletli yosma Aspasia’nın yasemin kokulu şarkılarında ayılacak.” 
Kaç bahar önceydi,  böyle yazmışım akşamı anlatırken, açıp okuyorum, eskilere gidiyorum okudukça.
▪︎ Kül renkli bulutlar yaslanıyor penceremin pervazına, özlemimin kuraklığına deli yağmurlar boşanıyor.
▪︎ İçimdeki “boşluk” üzerine sonsuzca isimsiz öyküler yazabilirim. Yazmak, konuşarak anlatmaktan daha iyidir.
▪︎ Mevsimsiz bekleyişlerle tanıyorum yaşamı.
▪︎ Ne vakit görsem, sevimli salkım saçaklılığı ile gülümseyişimde ılık imbatlar estiren Tespih ağacına Zanzalak ağacı da denirmiş. Dilime pek kaba hatta küfürümsü gelen bu isim imbatlarımı üşütüyor. Üstelik güzelim meyvesi zehirliymiş. Çapan’ın “Son duraktan bir önce”sinin otuzuncu sayfasında çıkıyor karşıma Zanzalak, böylece öğrenmiş oluyorum. 
▪︎ Hayat, iyi bir hayat öykücüsüdür. 
Sipariş ettiğim kitap gelmiş. Kendimle söyleşilerime ara verip çıkıyorum. Güz ikindisinin yabanıl pusuna karışıyorum ürpererek.