Bazı şeyler muhayyilemizde bir türlü bir araya gelemezler.
Vico kelimesinin Güney İtalya’da, özellikle Napoli lehçesinde dar sokaklar için kullanıldığını öğrendiğimde, benim için artık iki Vico vardı. Biri dar sokaktır, diğeri (*)Giambattista Vico. Ve bunlar Büyük Okyanus’un uzak kıyılarındaki, bir araya gelmeleri mümkün olmayan kara parçalarıydı muhayyilemde.
İki kişinin yan yana zor yürüyebildiği, balkonların neredeyse birbirine değdiği sıkışmışlıkta, karşıdan karşıya gerilmiş iplerdeki çamaşırları, top oynayan çocukları, eşiklerde pinekleyen cılız kedileri, kapı önlerine atılmış sandalyelerde oturan yaşlıları, küçük suçlarıyla, fakir ve sıkışmış hayatların dünyasıdır vicolar.
Gökyüzü çoğu kez ince bir şerit gibi görünür çatıların arasındaki dar boşluktan ve güneş günün yalnızca birkaç saatinde ince bir bıçak gibi girer sokağa. Zaman gölgeli, serin ve nemlidir.
Mahremiyet yoktur orada. İnsanların gündelik yaşamlarının iç içeliğinde herkes birbirinin sesini, kavgasını, şarkısını duyar. Yoksullukla samimiyet darlığın içinde çoğalır. Fırından yükselen taze ekmek kokusu, sabahlarının masum sevincidir vicoların; bu fakir, dar sokakların.
Ve, diğer Vico: Üç yüzyıl önce, Erken Aydınlanma Çağı’nın kapısını aralayan, tarih ve kültür felsefesinin öncüsü büyük İtalyan filozof Giambattista Vico.
Rivayet edilir ki, geçimini zor sağlayan bir hukuk profesörüyken, 1725 yılında başyapıtı “Yeni Bilim” kitabının basım masraflarını karşılayabilmek için sahip olduğu tek yüzüğü matbaacıya vermek zorunda kalmış; sesini, fikirlerini duyurmak uğruna.
Asırlar önce ortaya koyduğu düşünceler bugün hâlâ şaşırtıcı biçimde günceldir Giambattista Vico’nun.
Vico denen arka sokaklar ve soyadı Vico olan bir düşünür...
Işıksızlık, ufuksuzluk, sıkışmışlık; ışığı yüz yılların ufkunu aydınlatan enginlik...
Nasıl bir araya gelebilirlerdi muhayyilemde?