Seslenirken bir zambağa "siz" diyordu
Uzunca bir şiirden oluşan Suyun Ayak Sesi kitabında, gürül gürül akan şiir ırmağının olgun terânelerinde derin bir ferahlık yaşıyorum; o terânelere içimin sesini de katarak usulca akıyorum onlarla birlikte. Bir ibâdet, bir arınma hâli neredeyse...Gökyüzünden, bitkilerden, kuşlardan, çiçeklerden,keder, sevinç,aşk, inançtan, bilgelikten, yaşamdan, ölümden,yoksunluktan devşirilmiş bir şiir ırmağında yıkanıyorum mısraların tenhalarında soyunup.
Sepehrî, Sohrâb Sepehrî, Doğu'nun gizemli düşün dünyasının, irfanının ve elbette İran'ın kadim kültürünün derin köklerinin gözelerinden doğurmuş bereketli ırmağını.
Şu dizeleri gecelerce bilmem ki kaç kez okudum, usumda cânım Ayasofya varken:
...
Ve bir Tanrı,şuralarda bir yerde
Şu şebboylar arasında,uzun çamın dibinde
Suyun bilinci üzerinde, yasasında bitkilerin...
Ben Müslümanım
Kıblem kırmızı bir gül
Namaz kıldığım yer pınar,mührüm nur
Seccadem kır.
Pencerelerin kalp atışlarıyla abdest alırım
Namazımdan ay akar, ışık akar
...
Servinin minaresinde ezan okuduğunda rüzgâr
Otun "tekbîretü'l-ihramı"ndan sonra kılarım namazımı
"Kad-kamet"inden sonra dalganın.
Kâbem su kıyısında,
Akasyaların altındadır Kâbem,
Kâbem meltem gibidir bahçeden bahçeye gider,
şehirden şehre
Bahçenin aydınlığıdır "hacerü'l-esved"im.
Tanrı'yı her yerde hissedebilme duygusunun , gönülden ibadetin, yalın ve gösterişsiz, aracısız gönül ibadetinin erincini, huzurunu çektim içime Sepehrî'nin samimi duygularında.
Kâbe de ,ezan da,hacerü'l-esved de doğadır gönülden iman eyleyene, doğa engin bir ibadethanedir gönül ehline.
Suyun Ayak Sesi'nin peşinden gittim, mânâ dünyasının kapısına bıraktı beni , tıpkı "Sessizlikle Yıka İçini" diyen Tagore gibi, Nîma Yuşic gibi...Doğu'nun tefekkür rüzgârıydı nefesime bilgece değen.Ve bir zambağa "siz" diye seslendim Sepehrî ile birlikte.