Uzaktaki Bir Kış Gecesi


Sağlı sollu bahçelerin içinde küçücük tek katlı evlerin renkli boncuk taneleri gibi dizildiği, bir ucu kasabanın pazar meydanına açılan ve ilk yaz günlerinde leylâk kokusundan yıkılan sevimli sokakta ceviz yeşili bir evdi evimiz.Evimizin arkasındaki ,duvarlarını sarmaşıkların rengârenk çiçeklediği , nane-maydanoz tarhlarının menekşe öbekleri ile çan çiçeklerinin arasından yemyeşil gülümsediği bahçe avlusunda, önündeki şirin bir kaç basamağı ile bir ev daha vardı; bahçeyi komşularımızla ortak kullanıyorduk.Ve tatlı bir tesadüftür ki komşumuz Adviye teyzenin kızları da bizim gibi yani ben ve kardeşim gibi ikiz kız kardeşlerdi ve aynı yaştaydık.
 
Bahçenin bir kıyısındaki çıkrıklı su kuyusu büyüklerimiz fena halde kızsa da bizim en büyük eğlencemizdi; kimsenin görmediği tatlı  kaçamak anlarımızda sırılsıklam ıslanan üstümüz başımızla her seferinde yakayı ele verirdik.
 
Kısacık kış günleri başladığında gün, daha yemeğimizi yemeden kararırdı, bahçeye çıktığımızda üzerimizi örten gökyüzü menekşe renginde olur ,evlerimizin pencerelerinden dökülen ışık bahçeyi cılızca aydınlatırdı.Biz dört küçük kız ayaz tenlerimizi yakana kadar oynardık; bağırış-çağırışlarımız komşu bahçelerde yankılanırdı.
Kış günlerinde bahçeye bakan odamda pencerenin geniş pervazına yaslanır,uzun uzun sağda solda birikmiş kar kümelerinin üzerinde yıldızlanan ışık beneklerini seyre koyulur ,hayallere dalardım.
 
Bazı akşamlar annemle babam bir dostlarına ziyarete ya da sinemaya giderler biz de evde ertesi günün ödevlerini yapardık.Işte böyle akşamlardan biriydi evde yalnızdık.Akşamın derin sessizliğini kuvvetli  esen rüzgârla savrulan yağmurun pencerelerde hırsla tıslayışı bozuyor, düşen iri damlalar nane-maydanoz tarhlarının içinde toprak onları emene kadar billûr parçacıkları gibi parlıyorlardı. Ödevlerimizi henüz bitirmiş yatmaya hazırlanıyordu ki bir gürültü ile iliklerimize kadar irkildik.Zehir yeşili korkumu alt etmeye çalışarak sobanın yanında duran bir kaç odun parçasından gözüme kestirdiğim en irisini aldım, çelimsiz bedenimden bir aslan yaratmıştım sanki ,elimdeki odun parçası cesaretimi katmerlendiriyordu; bağıra-çağıra" Hey sen oradaki sana şimdi dünya kaç köşe göstereceğim." nidalarıyla dizlerim titreyerek gürültünün geldiği yöne doğru güç belâ ilerledim.Odadan salona çıktığımda ;  büfemiz,  yemek masamız, üzerindeki rengârenk çiçekli saksılarıyla annemin sevgilisi çiçekliğimiz,gülkurusu koltuklarımız her şey büyük bir sükûnet içinde huzurla, adeta
" Gece gece nedir bu hiddetli telâşın ?"der gibi bana bakıyorlardı .
 
Tam o sırada, babamın her sabah  bahçedeki odunluktan günlük ihtiyaca yetecek kadar odunu getirip özenle istiflediği küçük dolabın kapısının açılmış, iki parça odunun da yere yuvarlanmış olduğunu farkettim gecenin suçlusu belliydi artık ; onları tekrar dolaba ertesi gün ateşe atılmayı hüzünlü gözlerle bekleyen diğerlerinin yanına yerleştirirken beyhude kahramanlığımın utancı altında ezildiğimi hissediyordum. Uykunun masalsı dünyasına dalana kadar gözlerim utanma ve acıyla yandı.