Jack LONDON, Deniz Kurdu


Baharın müjdecisi cemrelerin düşüşünden bu yana benim de üzerimde avare bahar göğünün kararsızlığı var. Ruhuma acımasızca çöken bu tuhaf kararsızlık hali okumamı da fena şekilde etkiledi.Elime hangi kitabı alsam ilk birkaç sayfasına şöyle bir göz gezdirdikten sonra büyük bir bıkkınlıkla kitabı bir kenara bırakıp, bir başkasından medet umar olmuşken bir macera romanı olan Deniz Kurdu birden beni içine çekti ve nihayet sona erdi bu hastalıklı okuyamama durumum; kitabı sonuna kadar okuyup bitirdim.
 
Kitap , yazarın macera dolu yaşantısından izler ve yansımalarla dolu zira 1867 San Francisco doğumlu LONDON oldukça yoksul bir hayatın içinde ondört yaşında iken parasızlık yüzünden okulu bırakmak zorunda kalır, kendisini serüven ve heyecanın kollarına atar, bir tekne ile San Francisco körfezini dolaşır , kaçak istiridye avlar, tayfa olarak çalıştığı bir gemi ile Japonya'ya gider ve hayatı boyunca maceradan maceraya koşar.
Biz şimdi dönelim kitabımızın kahramanlarından H. Van Weyden'in acıklı ama kahramanca sonlanan öyküsüne:
Varlıklı bir aileden gelen H.Van Weyden bir gemi kazasının ardından kaptan Wolf Larsen tarafından kurtarılır, kaza sonrası kendine gelip gözlerini açtığında kendini samur avlamak üzere Pasifik' te yol alan Hayalet isimli uskunada bulur, zorla alıkonulmuştur. San Francisco 'ya geri dönmesine izin verilmez , o artık gemide kaptanın emrinde çalışacak bir tutsaktır. Barışçıl kişilikli Weyden vahşi , insan hayatına zerre kadar değer vermeyen kaptan Larsen'in elinde adeta oyuncak olur. Kaptanın vahşiliği ve bağışlamazlığı İlk önceleri Weyden'in kanını dondursa da sonraları hayatta kalabilmek için oyunu onun kurallarına göre oynaması gerektiğini farkeder ,yavaş yavaş "Hanım evlâdı "olmaktan çıkarak "Emek insanı' na" dönüşür ,giderek farklı bir kişiliğe bürünür. Onun seçkin bir düşünce insanı olarak yaşamını sürdürdüğü medeni dünyadan çok farklı olan, samur avına çıkmış bu uskunanın acımasız dehşet dolu dünyasında kaptan Larsen'le arasındaki dinmeyen çatışma , yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil bir fikirsel savaştır aynı zamanda . Aralarındaki derin fikir ayrılığının temelinde Weyden'in insan hayatını kutsal gören ülkücülüğüne karşın Larsen'in var olmak dışında bir kaygısı bulunmayan katı maddeciliği yatmaktadır.
İyi bir kurgu ile başlayan eserde ne yazık ki özellikle kadın kahraman Maud'un romana adeta eğreti bir yama parçası gibi iliştirilmesi ile birlikte kurgunun yönü değişiyor.Maud'un gemi hayatına, olaylara katılması kitaba her ne kadar hareket, heyecan ve bir parça aşk soluğu getirse de bir macera romanının olmazsa olmaz gerilim unsuru giderek zayıflıyor, hükmünü kaybediyor .Kitabın sonlarına doğru Weyden ve Maud'un sığındıkları adadan kurtulmak için uskunayı tamir edişlerini anlatan bölümler okuru canından bezdirip; " Yeter artık bitirin şu tamiratı ve açılın artık denize ." Dedirtecek kadar uzun ve çoğumuzun günlük hayatlarımızda yabancısı olduğumuz pek çok denizcilik terimi ile oldukça ağır seyrediyor.
Bütün acımasızlığı ile anlatılan samur avı okurun yüreğinde derin bir sızı yaratıyor, bu hüzünlü anlatımın edebi bir değeri olmamakla birlikte yazarın , gözleri döndüren zalim para hırsı uğruna yapılan bu vahşi katliama eleştirel yaklaşımı alkışa değer.
Evet asıl adı John Griffith Chaney olan Jack London'la tanışmam bu kitap vasıtası ile oldu ve sanırım onu tanımak için yanlış bir seçim olmuştu bu kitap ve yine sanırım beklentimi fazla yüksek tutmuştum. Belki onu üne kavuşturan bir Beyaz Diş ya da belki bir Vahşetin Çağrısı 'nı okumuş olsaydım London farklı bir yere gelecekti gönlümde. Ama okunan her kitap bir kazançtır diyerek ve elbette Jack London' ı tanımamın verdiği hoşnutlukla kitabımı sevgiyle ve özenle kütüphaneme yerleştirdim.
 
Eser, İşbankası Kültür Yayınları' ndan Fadime Kåhya çevirisi ile ve 367 sayfa.