Marcel Proust ve Kayıp Zamanın İzinde


Temmuz 1871 kasım 1922 yılları arasında yaşamış olan Fransız yazar, romancı ,deneme yazarı ve eleştirmen Marcel Proust ismi ile kuşkusuz aklımıza ilk olarak hemen yedi ciltlik ; dilimize
 
"Kayıp Zamanın İzinde " adı ile çevrilmiş orijinal adı 
" La Recherche du Temps Perdu" olan dev eser geliyor
Doktor bir baba ve varlıklı bir aileden gelen iyi eğitimli bir annenin çocuğu olan Proust'un annesi ile yakın
-benim okuduklarım çerçevesindeki çıkarsamalarıma göre marazi - ilişkisinden söz ediyor kaynaklar ki zaten yedi ciltlik bu eserin özellikle ilk kitabında da yazar annesine olan aşırı düşkünlüğünü, yakınlığını okuyucuyla paylaşıyor. 
Henüz daha dokuz yaşında iken ilk ciddi astım krizine yakalanan Proust 'un sağlık problemleri hayatı boyunca peşini bırakmaz ve nihayet 1922 de geçirdiği son bronşit krizini takip eden zatürre sonucu hayata veda eder.
Hayatının hiç bir döneminde çalışmayan yazar hayatını ölünceye kadar ailesinin evinde sürdürür ;yaşamının son üç yılını da yatak odasından çıkmadan gündüzleri uyuyarak geceleri ise romanını tamamlamaya çalışarak geçirir.
Eşcinsel olan Proust, eşcinsellik temasını eserlerinde açıkça ve uzun uzun yazan Avrupalı ilk yazardır.
"Kayıp Zamanın İzinde" romanı ,özellikle Fransa'da aristokrasinin çöküşü ve orta sınıfın yükseliş dönemine denk gelen "Üçüncü Cumhuriyetçiler" yönetimi altında gerçekleşen büyük toplumsal değişimleri ,sosyal hayatı, insan ilişkilerini konu alıyor.
Proust'un, hayatının son onyedi yılında yazdığı ;dünyanın en uzun romanı olarak kabul gören;yaklaşık bir milyon ikiyüzellibin sözcükten ve üçbin sayfadan oluşan yedi ciltlik bu dev eseri ,okuyucuların bir kısmı için okunması güç ;bir kısmı içinse olağanüstü şiirsel betimlemeleri ile çok parlak bir eser olarak değerlendirilebilir.
 
Proust gerçekten de , hem geçmişine hem de o dönemlerindeki ruh ve duygu dünyasına büyük bir ayna tutarak o aynada görebildiklerini neredeyse hemen şimdi yaşanıveren bir hayatın tazeliği ve sıcaklığıyla aktarıyor okuyucuya; bir kilise vitrayının ışıltılı renkleri,bezemeleri ,ya da Mme Swan'ın elbisesinin küçük saten düğmeleri,fiyonkları, şapkasının ucundaki parlak tüyünü ,şemsiyesini uzun uzun ve doyumsuz güzellikte resmederek anlatıyor; anlatımında öne çıkan en büyük özellik kuşkusuz okuyucunun kendisini; kimi zaman bir sayfayı bulan hatta aşan betimlemelerinde adeta muhteşem bir yağlıboya tablonun önünde olduğunu ve tablodan gözünü alamadan seyrediyormuş hissine kapılması.
 
Ancak tabii bu arada asla atlamamam gerken ; Roza Hakmen'in muhteşem çevirisinin hakkını teslim etmek olmalı .Yukarıda belirttiğim gibi şiirsel bir anlatım sunan kitabın dilimize çevirisi de aynı mükemmellikte..
YKY, tüm kitapları iki ciltte toplamış ama her bir cilt ayrı olarak da satışta ,ben sayfa sayısı çok kalın kitap yerine tek tek alarak okumayı yeğledim.
Zamanın peşi sıra sürdürülen yolculuğun halkaları;
Swan'ların tarafı'yla, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı,Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp ve Yakalanan Zaman'la genişleyerek devam ediyor. Yirminci yüzyıla modern romanın başyapıtlarından biri olarak damgasını vuran eser sanırım "Dev" tanımlamasını hak ediyor.
 
Çaya batırılan bir madlenle yakalanan "Kayıp Zamanın" belleğin muhteşem yaratıcılığında yeniden canlanarak hayat bulması...
 
Yapı Kredi Yayınları, çeviri Roza Hakmen.