Bir Dost Selâmı


Görünmeyen uysal bir el gibi bedenimi kavrayan ırmağında aktım sedir, köknar, kayın dallarıyla karışmış zamanın.Binlerce yılın yağmurlarıyla olgunlaşmış meyvelerinden içkin bir evren yarattım çıplak ruhumda doğumun şarkılarıyla.
Akarsularla parçalanmış ulu kayalar, elma çiçekli bahçeler, köyler, büyük yıldızların göğü, şafakta ıslanmış gür ormanlar,şelâleler, gübre topaklarını yuvarlayan böcekler, günbatımları, gündoğumları,maviye çalan dolunayın berrak gecesi...
Ve insanlar, evet o insanlar...
Kerpiç duvar diplerinde veya omuzunda çuvallarıyla serenderinin kapısında veya kağşamış, rengi koyu kahveye dönmüş ağaçtan evinin önünde uzanan harmanında ya da baltasıyla ormanda bir çotuk yığınının yanındaki ,belki genç belki yaşlı ama cömert ,alçakgönüllü, konuksever bilge insanlar...Anaç Kadınlar...Babacan Adamlar...
Köyden olmadığı her hâlinden belli yabancı biri evinin önünde durmuş etrafı seyredip ,yolları, evleri, yemyeşil sırtları görüntülemeye çalışırken, bir solukta mutfağa seğirtip, tepsideki börek dilimleri ve buz gibi erik şerbetiyle ,"Uzaklardan gelmişsin, açsındır, buyur hadi." Deyiveren gönlü zengin insanlar;"Yatacak yerin yoksa burada kal ,misafirim ol,rahat ettiririm seni ."Diyerek gönlünün evini açan anaç kadınlar; ayaküstü hoş beşin ardından, kendimi bir anda oturur bulduğum mütevazi sofralarına beni bütün samimiyetleri ile buyur eden konuksever insanlar;"Yolda acıkırsan yersin deyip elime bir azık torbası tutuşturan cömert, engin gönüllü insanlar...Anaç Anadolu kadınları ...Babacan mert Anadolu erkekleri...
Zaman zamanı kovalıyor.
İnsanlar uyuyup uyanıyorlar.
Nehirler kendi zamanlarınca...
Dağlar, ormanlar, vadiler kendi zamanlarınca uyuyup uyanıyorlar. 
Ve ben onuncu ayın bu gününe uyandığımda , binlerce yıllık göğün altında, binlerce yılın yağmurunun olgunlaştırdığı bu toprakların ve bu insanların,çırılçıplak ruhumda doğum şarkılarıyla yarattığı içkin evrenimden Onlar için yazıyorum bu satırlarımı içten bir dost selâmı ile.