Bir Güz Vakti Yeniden
“Gitmek...” Bir şehirden, bir yaşamdan çıkıp gitmek; yıkıcı duygu fırtınalarına kapılmama neden olabilecek birkaç sözcükten biri. Büyük bir değişimin, uzakta yaşanacak bir başka hayatın başlangıcı; hatta yeniden doğuşa doğru yola koyulmak, “gitmek.”
Zamanın ellerinin sayısız fırça darbesi ve renk serpiştirmeleriyle, kim bilir kaçıncı kez aslının bir başka suretine dönüşmüş bu şehri, bu denizi, gökyüzünün kıyılarında, gündüz düşlerinde yaşıyorum bu defa, geçen onca yıldan sonra. Sezebiliyorum; hiçbir şeymiş gibi görünen ayrıntılarda gizli mahzunlukları, sevdaları, çaresizlikleri, sırları, karabasanları, yılgıları, çılgınlıkları.
Yadsımadığım, bana ait olmayan bu yabancılığın içinde, o cümle kendini tekrarlıyor ha bire: “Neydi ki gitmek?” Gitmek, yeniden doğuşa doğru yürümek değil miydi?
Mabet ağacının yapraklarından yağmurla birlikte damlıyor öğle güneşi. Balıkçıllar geçiyor başımın üzerinden. Işıklar, gölgeler titreşiyor.
Gitmenin tüm tatları ile yüklü bu şehir ve hafif buruk.