11 Nisan


Bir görünüp bir kaybolan bahar güneşi ılık bir çizgi hâlinde titreşiyor tozunu almak için kütüphaneden indirdiğim kitapların yüzlerinde. Hayli eskilerde okuduklarımdan birinde beni çok etkilemiş olan bir cümleye doğru akıyor düşüncelerim sakin bir su misâli. Hiç sevilmemiş bir adam bu belli. Yorgun da görünüyor üstelik. Gelip oturuyor karşıma ansızın. "Siz" diyorum, "Ne zamandır buradasınız, yoksa yeni mi geldiniz bu şehre?"
"Hayır" diyor, "Uzun yıllardır buradayım."
V.O.Bener'in öykülerinden tanıyor olabilir miyim bu yorgun görünüşlü adamı?
Adamın gözleri, onun olmayan bir dünyada, koltuklarda, duvardaki goblen tabloda, çay fincanımda geziniyor. Vazodaki papatyalardan birkaç yaprak düşüyor iğne oyası sehpa örtüsüne, irkiliyorum.
Sıkılmamak için düş kurmak gerekli diye mırıldanıyorum.
Aralıklarla gün boyu yağan kar rahatlık, arınma duygusu veriyor insana. Koyu gölgeler kamburlaşıyor git git vakit ikindiyi geçerken. Pervazlardan, kapı altlarından, sürgülerden, anahtar deliklerinden arsızca sızıyor akşam. Uzaklarda, evler, sokaklar, ağaçlar birbirine karışıyor karanlığın içinde.
"İnsanoğlu yenilgi için yaratılmamıştır, insan yok edilebilir ama yenilemez. "Diyordu yaşlı balıkçı Santiago,58 yılı yapımı filmde.
Hayatta kalabilmenin acımasız ve dokunaklı mücadelesi içinde bile bir balığı öldürmenin günah olup olmadığını sorgulaması, mavi engine dalıp derin derin düşünmesi, kendisi ile hesaplaşması, dua etmesi, tükenmek bilmeyen azmi...
Küba'yı fırdolayı kuşatan denizlerdeki Santiago bizdik aslında, açık denizler bütün sertliği, bütün hoyratlığı ile hayattı, balıklar ise umutlarımızdı.
Çocukluğumun uzak, puslu ufkundan çıkıp geliveren Spencer Tracy, Hemingway 'in öyküsündeki ihtiyar adama nasıl da güzel can vermişti beyaz perde üzerinde.
Neydi ki ölmek? Yaşamak neydi? Ya yaşarken azar azar eksilmek neydi peki?
Ölmek, Umutsuz, mücadelesiz, azimsiz yaşamaktı, geç kalarak yaşamaktı hep bir şeylere. Sevinmeye geç kalarak yaşamaktı ölmek.
Ah martı sesine uyanmak vardı bu deniz öyküsünden sonra, şehri tuzlu dudaklarıyla öpüşünü seyrederek yudumlamak vardı çayı mahmur saatlerde, gel gelelim martıların yolu hiç düşmez benim bu taraflara.
Yine de yarını, pembe beyaz teniyle, henüz gözleri açılmamış bir bebeği kucaklar gibi kollarıma almayı diliyorum.
Hâlâ kar yağıyor dışarıda. Tutar mı? Bakarsın tutar nisan nisan... İhtiyar adam ve deniz kitabı yastığımın altında.