25 Ağustos Sabahı


"...- Kestanelere, yani şuradakilere neden at kestanesi dendiğini biliyor musun? Eskiden orta çağda filan, bunlar yalnızca Asya'da bulunurmuş. Türkler Avrupa' ya saldırırken yanlarında hep bununla dolu bir çuval getirirlermiş, savaşta bindikleri atlara ilaç olsun diye. Çünkü atlar çok önemliymiş. Eğer üşütürlerse ya da topallarlarsa onlara bu kestanelerden avuç avuç verirlermiş ve sorun çözülürmüş! ..."
Sabahın erkeninde sanayiye geldim benim düldülün bakımı için. Tanıdık çocuklar. Kapının önüne bir sandalye koydular, elime de çay verdiler. Hava sabahın taze serinliği ile dolaşıyor saçlarımda yüzümde, düşüncelerimde. Yanıma bir Rothmann kitabı almıştım; sayfalarını çeviriyorum, dün okurken altını çizdiğim satırlarda at kestanelerinin isminin hikâyesini öğrenmiş oldum oysa altlarından hayatım boyunca kim bilir kaç kez geçtiğim tuhaf meyveli bu ağaçların isimlerinin öyküsünü hiç düşünmemiştim bugüne kadar. 
Ara ara laflıyoruz; tenleri karaya çalmış hepsinin, yağ lekeli tulumlarının içinde gencecik delikanlılar. 
Bir kayanın incecik çatlaklarında bir damla suyun ya da bir tohumun, bir çiçeğin hayatta kalması gibi kalbimizde hep bir umut yeşertiyoruz. 
Az kaldı, birazdan ayrılacağım sanayinin kendine has dünyasından. Kalbimdeki umudu onlar için de yeşerteceğim ama onlar bunu hiç bilmeyecek.
Sevgimle günaydın yeni gün.
Fotoğraf, Çıralı yolu Nisan 2022