Bir Dergi Yazısı ile Zihnime Üşüşenler


Sabahın uçuk pembe saatlerini yaşıyorum.Evden fırlamama henüz daha bir saaten biraz fazla zamanım var.Elimdeki dergiyi karıştırırken Ercan Kesal'ın " Yollara Atılan Taşlar Bahane" başlıklı yazısı ilişiyor gözüme; severim yazılarını Kesal'ın ; onda, yani yazılarında hayatın hep tam ortasından , herkese, kendime ait bir şeyler bulurum her seferinde.Okuma gözlüğümü buğulandıran sabah çayımın dost sıcağında kaptırıveriyorum kendimi satırlara.
 
Kesal'ın bir doktor arkadaşının eşi doğum öncesi istirahatini evde geçirirken , seksenli yaşlarındaki kayınvalidesi kendisine eşlik eder , bir süre birlikte yaşarlar. Yaşlı kadının sıkılmaması için laptopa yüklediği filmleri izlettirir ona genç anne adayı. Filmleri izleyip oldukça güzel vakit geçiren kayınvalidenin gelinine söyledikleri hoş ve ilginçtir : " Bu çok güzel bir aletmiş kızım, yaşlanınca bundan bir tane de ben alayım, evde film seyrederim." Cümlenin bitiminde dudaklarımda geniş bir gülümsemenin beliriverdiğini hissettim. Hemen geçtiğimiz Kasım ayında doksanıncı yaşını ailece coşku ile kutladığımız babam geldi gözlerimin önüne ve sevgili babamla bu küçücük öyküye benzer pek çok şey yaşadığımı hatırladım ve onun , bu yaşlı kayınvalidenin sözlerine yakın konuşmaları çınladı kulaklarımda . Yaşları nerelere gitmiş ama gönlü genç , tonton ihtiyarların ölümle kurdukları bu naif ilişkiyi sanırım ancak o yaşlara eriştiğimizde anlayabileceğiz.
Kesal'ın beni sabahın erkeninde sevgi ile kucaklayan, sonrasında ise derin derin düşündüren yazısı ilkine benzeyen anılarla devam ediyor; babasını anlatıyor, ünlü yönetmen Tarkovski'nin güncesine yazdıklarını ve yine bizden değerli yönetmenler Metin Erksan ve Lütfi Akad' a ilişkin çok hoş anılar...Hepsi de zamanın doğal akışı içinde bir hayli uzun yollar katetmişken halâ daha gidilecek yolları, görülecek yerleri, yaşanacak aşkları, hayata dair değişik özlemleri olan ruhlar. Yaşadıkları koca bir ömrün sonunda, nihayet bir kopuşun, bir ayrılığın pusuda olduğunu ve o pusu gününün aslında pek de uzak olmadığını asla karartmadıkları bulutsuz, gölgesiz ufuklarının altında akıllarına bile getirmeyen biraz çocuklaşmış naif ruhlar...
 
Kimbilir belki de hayata tutunabilmenin gizinin ipuçları ; hayalleri, özlemleri böylesi rengârenk resmetmekte saklı.
 
Yazıyı bitirdiğimde aklımın bir yerlerinde halå babam vardı ama öte yandan , eğer o uzak yıllara dokunmayı becerebilirsem o yıllarımdaki Ben'i ve o Ben'in hayallerini hayâl etmeye çalışıyordum ; kendime ait sorularım dolanıp duruyordu kafamın içinde : Acaba hangi tonton hallerimle ve hangi garip isteklerimle çocuklarımı tatlı tatlı gülümsetip gözlerinde mavi kıvılcımlı muzip bakışlara sebep olacaktım ve işin garibi o ki bu bakışların anlamına da varamayacaktım, epeyce düşündüm ama sorularıma cevap vermeyi beceremedim bir türlü.
 
Sabahın uçuk pembesinde hayli dağılmış bir haldeydim doğrusu.