Deprem Güncesi


Bir türlü gelemedi diye yazıklandığım çetin kış bütün haşmetiyle çıka geldi nihayet. Son bir haftadır bıçkın bir ayaz kol geziyor dışarıda.
Kar, başladığı günlerdeki hızını kaybetse de aralıklarla yağıyor hâlâ. Karşılarda kıvrılarak uzanan tepeler, güneşin adamakıllı sokulamadığı gölgelik kuytular duru bir kar örtüsü ile kaplı. Olukların ağzından, saçaklardan sarkan buzlar, sırçadan damlacıklar. 
Tozdan, dumandan bozarmış göklerin altındaki yabanıl acının görüntüleri ruhumu fena örseliyor. İzlememeye çalışıyorum. 
Soğuğa aldırmadan uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Karabasanlarımı dağıtmak istiyorum biraz olsun. Ama rastladığım işlek yerlerdeki, meydanlardaki sessiz ve hüzünlü yardım toplama telâşı geri çağırıyor üzerinde hiç çiçek açmayacak derin kederimi.
Selim İleri okuyorum şu sıralar; “Yaşadığım İstanbul.” Sevgili İleri yıllarca mevsimlerinin renkleriyle boyanıp, seslerini dinlediği, teninde duyduğu, anılarında biriktirdiği şehri; bazen önünden geçip gittiği bir mezarlık, küçücük bir semt camii, Bizans’tan kalma bir ören, bazen ılık bir güz ikindisindeki bir kır kahvesi, ya da karanfil kokulu, baharatlı kıpkırmızı lohusa şekeri ile hatıralarında yaşattığı kendi İstanbul’unu anlatıyor. Hep bir eski zaman inceliği, zarafeti hissettiğim anlatımı ne tatlı bir huzur bahşediyor bu buruk zamanlarıma.
Yıkılan evler, mahalleler, yiten yaşamlar, yarım kalan çocukluklar... Dalıp gidiyorum. Belleğimin bir köşesinde kalmış Ziya Osman Saba’nın eşsiz dizeleri dökülüyor dudaklarımdan.
Çocukluğum, çocukluğum...
Uzakta kalan bahçeler.
O sabahlar, o geceler,
Gelmez günler çocukluğum.
2021 sonlarıydı, sonsuzluğa kavuştuğunu öğrenince ne kadar üzülmüştüm. Derslerini severek, keyifle takip ettiğim Teoman Duralı hocamızın bir sözü hiç çıkmaz aklımdan: “İnsanı dizginleyen utanma duygusudur.” Yine, şiirsel Tarkovsky filmlerinden birinde benzer bir cümleyi akıl defterime çiziktirivermiştim duyar duymaz; utanç diyordu o da, “utanç duygusu kurtaracak insanlığı.”
Akreple yelkovanı geriye çevirebilseydik, yalnızca insancıllığın, yalnızca temiz ve saf duyguların var edebileceği bir mucizeyle zamanı yeniden başlatabilseydik!
Utanma, insancıllık, saflık, pişmanlık, masumiyet, sevgi...Hepsi mânâ dünyamızın yıldızları. Yıldızların söndüğü yerde büyüyor acılarımız.
Kar yeniden başladı. Sokak lambasının soluk ışığında hızlıca savruluşunu seyrediyorum. Beyaza boyanıyor gece. Sevinemiyorum.
Dağlar kadar uzaktayım sanki içimin şiirinden.