Ev Hapsinden Notlar


"'la vraie vie est apsent."
"Gerçek hayat bu gördüğümüz değil."
 
Eski kuşaktan değerli gazeteci yazarımız 1923 doğumlu Oktay Akbal; okurken insanı zorlamayan kalemlerden.Ev hapsinin bahara inat koyu karaltılı günlerinde , bütün öykülerinin yer aldığı kitabının yârenliğini ileriki zamanlarımda büyük bir minnetle hatırlayacağımdan eminim.
O , meselå, okurunu düşünceler denklemi ile başbaşa bırakıp çözüme zorlayan karmaşık üslûbu ile bir
Vüs'at O.Bener değil.Bener'in çoğu öyküsünde ,daha henüz bir cümlenin ne anlatmak istediğini güçlükle çözmüşken -ya da büyük olasılıkla çözememişken-
birbiri ardına alay edermişçesine sökün eden benzer cümleler arasında sıkışıp kalınmış o zavallı yabancılık hissi yerine, insana bilindik şeyleri, insan içinin sıcaklığında anlatan öyküler Akbal'ın öyküleri; var olan dünyamızı yeni baştan keşfe zorlanmadığımız, bizden, ,tam içimizden öyküler.
Haliç İskelesi de işte bunlardan biriydi ve öykünün buraya aktardığım son bölümü de birebir yaşadıklarımızdı aslında satır aralarında.
 
"...Etrafımdaki kalabalık her geceki hayatını yaşamaya hazırlanıyordu.Gülenler,gülmeyenlerden fazlaydı.Şimdi sinema önlerinin kalabalığını,meyhanelerin benim gibi sıkıntılarla dopdolu olduğunu düşünüyordum. Her insan bu ıslak şubat akşamının hüznünü dağıtmak için ya yeni bir aşka başlıyor ya kendini sarhoş ediyor ya bir genç kızı kucaklıyor, kısacası gününü gün etmeye uğraşıyordu.
Bense o avare çocuğun ,kimbilir hangi bezgin anında söylediği bir mısraı hatırlıyordum."
 
"Gerçek hayat bu gördüğümüz değil."☆
 
Ya biz, biz kimbilir hangi cümleleri yazardık bu öykünün sonuna ve hangi mısraı hatırlardık uzaklardan bir yerlerden,dost düşüncelerimizin arasından aklımıza kopup geliveren?
 
☆"La vraie vie est apsent. " (Rimbaud)