Evvel Zaman İçinde Şehirlerden Bir Şehir..
Evvel zaman içinde, şehirlerden bir şehir, Bursa
Bursa’da, “su gölgede süzülür, güneşte ışıldar, akar ve fısıldar; aşk geri döner” diye yazmış Bir Şairin Günlüğü'nde, Yorgo Seferis.
On yedinci yüzyıl seyyahı Evliya Çelebi ise yolu Bursa'ya düştüğünde, serin, berrak, şifalı suların çağıldadığı çeşmelerine hayran kalır bu şehrin. Uzun uzun anlatır, tasvir eder onları ünlü Seyahatname'sinde.
Şadırvanları, eşsiz çinileri, türbeleri, havayı dolduran uhrevî âhengi, ebedî uykusundaki soylu geçmişi ile Bursa’nın o gizli ruhunu kendi ruhunda duymak ister A.H. Tanpınar da. Ki “Bursa’da Zaman” şiiri fevkalâde güzel aksettirir o zarif ruhu.
Manguel’i okuyordum şu geçtiğimiz birkaç gün boyunca; Tanpınar’ın izinde Bursa’yı ziyaret eden Arjantinli yazar. Onu okurken, tatlı bir tesadüfle tanıştığım ve şimdi artık hikâyesinin bir parçası olduğum, çocukluğumun Bursa’ sı doluyor gözlerime. Hâtıralarım, birbirini yansıtan sesler, ışıklar, kokular, lezzetler çiçekli pencereler gibi açılıyorlar belleğimin dingin avlusuna. Onlarca yıllık hoş bir esinti geziniyor yüzümde.
Bursa; takvimlerden özgür, sayılamayan, kendine has bir zamanı yaşayan kadim şehir; sabahlar, ikindiler, öğleüzerleri, yatsılar huzurlu bir sükûnla akıp gidiyor göğünden.
Tanpınar soruyor kendine: (muhtemelen şehri bir sonraki ziyaretinde) ”Acaba Hüdâvendigâr Camii’ne gitsem onun akşam rengi lôşluğu içinde beş yıl önce bu camii beraberce gezdiğimiz güzel çocuğun tebessümünü bulabilir miyim?”
Ne garip, Yeşil Camii’nin şadırvanının yalağından su içen güvercinleri seyrederken, annemin sıcacık gülüşünü aramıştım, geçen yıl, onu son ziyaretimde. Güvercinlerin, geri dönen göçmüşlerin gölgeleri olduğuna inanılır ya hani.
Ayak izlerimiz ve hikâyelerimiz birbirine karışıyor; Çelebi’nin, Tanpınar’ın, Manguel’in ve benimkiler. Her gezgin bir hikâyeci değil midir zaten?