Geçmişin Sarnıcında Birikenler
Yaşanılmış ve zamanın güvenli sığınağına usulca bırakılmış o ânın ahengi, tadı, sıkıntısı sevinci, kederi hepsi birbirine karışmıştır şimdi artık.Bir ses cümbüşü, bir tuhaf uğulutu gibi zamanın sarkacında vurup durur sonsuzca; kimi yerinden açık kahveye çalmış, köşelerinden kıvrılmış kalın, pürtük yüzlü kâğıtta titreşir.
Ev içlerinde, ortancaların maviye boyadığı avlularda, sokak aralarında, çarşılarda, koyu yaprakların iyice gölgelediği leylâk kokusundan bayılmış ikindi bahçelerinde rasgele çekilmiş, dalgın bakışlı, çekmeceler dolusu fotoğrafla; önceden üzerinde çok da düşünmediğim, belki de bu güne dek görmezden geldiğim, ertelediğim bir dolu şey sökün eder düşüncelerime onları okuma odamın ortasında yere her yayışımda. Kimbilir hayatımda neleri görmeye geç kalmıştım, yaşamın elimden alıp kaçırdıkları neydi?..İçimin bir türlü yatıştıramadığı sorular, adını koyamadığım onca şey gelir acımasızca yakalar beni savunmasız anlarımda.
Çift kanatlı geniş, boydan boya camlı kapılarla orta katın merdiven sahanlığına açılan yüksek tavanlı, iri damla taşlı avizesi ile gür bir ışığa boğulan çağla yeşili salon, çekmecelerde çamaşır aralarına özenle yerleştirilmiş lâvanta keseleri, iğne oyalı zarif peşkirler, kenarları çepeçevre paris puanı ile bezenmiş çay peçeteleri, kuzinenin üzerindeki mavi emaye güğüm, çocukluğumun uyuduğu Trakya'nın o uzun kış gecelerinde, odamın pencere camlarını bir tül gibi örten dantelsi kar taneleri, mevsimini şaşırmış yağmurlarla geçen kararsız bir yaz, kapatılmış, beklemiş eşya kokan o eski ev masal sesi ile konuşurlar, zamanı ortadan kaldırıp sonsuzlukla yıkarlar içimi.
Bir koşu karşıdaki komşuya seğirtircesine gidiveririm bir sehpanın ya da bir konsolun üzerindeki çerçevede donup öylece kalakalmış zamanlara.
Rengi dönmüş kalın kâğıtta dağılmış su lekeleri gibi, belirsiz gölgeler gibi yüzler, bakışlar...Her şey kendi büyülü sis hâlesinin içinden bana gülümserken dalıp seyrederim geçmişimi geç kalmış gözlerimle, kulaklarımda ise zamanın ıslığı olur hep...