İşte o gün öyle oldu
Sessiz,derin,masum bir sevinç doldurmak istemiştim içime.Ruhun topraklarını ışıtan güneşin, ilk ışıkları gibi gülümsemek istemiştim ve imgelerin bitimsizliğinde rüzgâr kadar özgür olmak...
Sofanın ortasındaki masanın altına kurduğum o uzak ülkenin gizemini hatırlıyordum.
Yıldızlardan başka kimsenin görmediği yüksek bir dağın doruğu, sisler içinde bomboş,azgın bir deniz,şafakta güneşin yıkadığı bir kumsal,istiridyeler, kokular, çiçekler, ölü yapraklar, meşe palamutları,
devasa bir balkabağı,odunların sobanın yanındaki bakır kovaya düzgünce istiflendiği aydınlık kış akşamları, pervânelerin kandillerin etrafında uçuştuğu uzun yaz geceleri vardı aklımda kitapçıya girerken.
Beyaz incecik yüzlü gence sordum:
"Kipling, Kipling'in kitaplarını arıyorum,hangileri var sizde?"
"Masal kitapları var yalnızca."Diye karşılık verdi.
"İyi ya ben de zaten masal kitaplarını soruyorum."Dedim.
Elinde olanları raflardan indirdi.Orman Çocuğu Mogli'yi seçtim içlerinden ve çıktım.
Üç gün öncesiydi sanırım, işte o gün beyaz bir gül büyütmek ve sonra yüz onyedi sayfaya sıkışmış kısacık bir okuma zamanı için bile olsa terketmek istemiştim büyüklerin acı veren yaralarını, ürküntülerini.
Bir beyaz gül büyütmek istemiştim o gün omuzumdaki masal kuşlarımın ezgileri ile.