Jazz ve Hazan Yaprakları


Gagalarını teklifsizce uzatıp balkonuma konuk olan güvercinler gibiydi uçuşan güz yaprakları; canı gitmiş ,kupkuru kalmış saplarının ucunda usulca burunlarını dokunduruyorlardı
birer-ikişer arabamın camına ve sonra aniden savruluyorlardı haşin akşam rüzgârında pembeli,turunculu ,sarılı, kahveli renklerinin olanca cümbüşüyle. Onları seyrederken ,bir yandan da, birbiri peşi sıra su gibi akan nefis jazz parçaları dinliyordum; yolların akşam karmaşasını hafifleten o dingin , o güzelim parçaları...Birdenbire,  hazan yapraklarının çalan jazz parçaları ile harikulâde ahengini keşfettim; 
- kimbilir belki de öyle hissetmek istemiştim- yapraklar müziğin hüzünlü tınısına ve dizemine öylesine ayak uydururak uçuşuyorlardı ki , kalın ,ağırbaşlı seslerde vakur bir edayla, " evet kuruduk, buruştuk, halimiz mecalimiz kalmadı biliyoruz veda vaktimiz geldi, gideceğiz artık" dercesine kaçınılmaz bir teslimiyet ; 
dizemin yükseldiği ,coşkunun arttığı tiz seslerde ise, " evet şimdi gidiyoruz belki, ama şunun şurasında ne kadar zaman var ki , hepi topu bir kaç ay sonra yeşerip geri döneceğiz, ağaçlar bizimle yeniden süslenecek ,görürsünüz siz " diyen bir dikleniş, acımtırak  bir serzeniş seziyordum adeta.
Göğün kızılı göz kamaştıran görkemiyle yaslanmıştı şehrin üzerine. Dikiz aynamdan ince uzun kıpkızıl bir nehir gibi kıvrılarak uzanan sonbahar akşamında , hazan yapraklarının jazz ın kollarındaki ahenkli dansını seyrettim uzun uzun.