Rainer Maria RILKE, Malte Lauridis Brigge'nin Notları


Neden daha önce okumamışım? Oysa duygu ve düşünce dünyasını bütün samimiyetimle itiraf edebilirim ki kendime, kendi iç dünyama çok yakın buldum satırlarında. Evet, ruhumun katmanlarındaki "Ben" kadar bana yakın Rilke'den söz ediyorum; okudukça içimin derinliklerine işleyen, düşünce sınırlarımı zorlayan,düşsel ve şiirsel anlatımında tüm varlığımla kendimden geçip adeta kaybolduğum Rilke...Daha önce tanışmalıydım onunla.
 
Bu dönem Edebiyat-Felsefe dersimiz için Rilke'yi seçmişti hocamız. Onun olgunluk dönemine hazırlığı olarak kabul edilen Duino Ağıtları,  son eseri Orpheus 'a Soneler ve modern edebiyatın mihenk taşlarından sayılan Malte Lauridis Brigge'nin Notları romanı bu dönem  inceleyeceğimiz kitaplar olacaktı.
 
Yazarın 1902-1903 yıllarını geçirdiği Paris'teki gözlemlerinin bir derlemesi olan Malte Lauridis Brigge'nin Notları  günce biçiminde kurgulanmış, aynı zamanda otobiyografik roman özelliği de taşıyor. 
 
Eseri tek kelime ile "Düşünmek " olarak özetleyebilirim; ailesine, aile içi ilişkilerine bakışı, hayata ilişkin düşünceleri, çözümlemeleri; ne ki yanyana ve fakat çaprazlamasına yerleştirilmiş, ışığı değişik açılardan alan iki ayna üzerine düşen  tek bir görüntünün farklı yansımalarının  farklı algılanabileceği gibi farklı zihinlerde bambaşka izdüşümleri olabilecek  olaylara da değişik açılardan bakabilme ve o değişik izdüşümleri yakalayabilme  temrini adeta kitap ,  adeta bir "Düşünce Fırtınası."
 
Çocukluk korku ve kaygılarının gölgesinde dış dünyaya güvenini yitirmiş,içe dönük ,toplumda silikleşmiş, değişen dünyaya ayak uyduramayan bir adamın iç dünyasının resmi çiziliyor romanda; aslında tuvale resmedilen Malte Lauridis , Rilke'nin ta kendisidir. Rilke'nin idrak edemediği " Dünya" ile geçinebilme uğraşısı,savaşımı onun ilhamı ile birleşince Malte kişiliği çıkmış ortaya.
 
Bu arada, otuz yıllık bir zaman farkıyla birbirlerinin çağdaşı olarak dünya edebiyatına ismini yazdıran Pessoa ve Rilke arasında derin benzerlikler yakalamak bu okumamın benim için ilginç yanıydı ; her iki yazar da hayat karşısındaki hassasiyetleri, aşırı gözlemci ve olaylara felsefi  yaklaşımları nedeniyle ruhsal anlamda büyük ezinçler yaşamışlar ve örselenmişler; bu da belleğime kayıt düştüklerimden...
 
Şiirsel anlatımının yanı sıra, zaman zaman " Bilinçakışı "  yönteminin öne çıktığı bu eser, 
düşünce-yoğun ,okunması zor, ve doğal olarak zihnin bir anlık dağılması kitaptan kopmaya neden olabiliyor. Kitabın yaklaşık son kırk-elli sayfası daha önce edinilmiş olması gereken kimi bilgi birikimine yoğun göndermeler içeriyor.
Edebî çevrelerce varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği kabul edilen bu eserinde yazar, hayatın bütün ana temalarını - aşk, ölüm, çocukluk korkuları, kadın, Tanrı- kendi penceresinden bakarak inceden inceye nakış misali işliyor; hemen bütün cümlelerinden büyük paragraflar yazılabilecek bu romanından  beni hayli etkileyen iki cümle:
"Eskiden insan biliyordu-ya da belki de seziyordu-ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır. "
 
"Çocukların içinde küçük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı."
 
Rilke sadece bir roman yazmış ; düşünmeden geçmek mümkün mü? "Keşke çok daha fazla yazmış olasydı!"
 
Yazarımız 1875 Prag doğumlu, Alman Edebiyatı ve Sanat Tarihi eğitimi görmüş,1904 'te yazmaya başladığı Brigge'nin Notları'ndan sonra ağır bir bunalıma giriyor ta ki 1912 yılı başlarında Duino Şatosu'nda yeniden yazmaya başlayana kadar yaratıcı gücünü ne yazık kaybediyor. 1926 yılında Cenevre kıyısında bir sanatoryumda hayata veda ediyor bu düşünce adamı .
 
Can Yayınları, çeviri büyük üstad Behçet Necatigil,  202 sayfa.