Polonya Günlüğüm 4
Torun'u geziyorum
Notlarımı ve fotoğraflarımı toparlarken bu kentte çok az fotoğraf çektiğimin yani tembellik ettiğimin farkına vardım ; oysa Torun büyük mucizeyi başarmış ve ülkenin geçirdiği bütün savaşlardan hasarsız çıkmayı becerebilmiş, zengin mimari tarzları bir arada sergileyen; Ülkenin kuzeyinde Pomeranya Bölgesinde , Vistül Nehri kıyılarında ortaçağda kurulmuş Polonya'nın en eski şehirlerinden biri.Dönemin Hansa Birliği üyesi ve aynı zamanda modern astronominin kurucusu olarak kabül edilen astronomi alimi Nikolas Kopernik'in de doğum yeri. Bu gün bir üniversite kenti olan Torun, ülkenin büyük ,zengin ve kültürlü kentleri arasında sayılıyor.
Kentin tarihi Polonyalılar ile başlıyor. 12 yüzyıl sonlarına doğru Prusya ordularının saldırılarına uğruyor, hemen sonrasında Töton Şövalyeleri buraya yerleşiyor. Şövalyeler döneminde nehir yoluyla yapılan tahıl ticareti sayesinde kent hızla gelişiyor bu ticaret daha sonra Hansa Birliği'ne girmesini sağlıyor ,elde edilen zenginlik takip eden asırlar boyunca büyük yapılaşma projelerinde kullanılıyor ki bunlar bu günkü çok önemli tarihi yapıları günümüze taşıyabilmiş.
1466 Torun Anlaşması ile Şövalyelerin bölgedeki hakimiyeti sona eriyor. Gittikçe zenginleşen kenti ilk olarak 1650 İsveç saldırıları yaralıyor, ama önemli darbe Prusya idaresinden geliyor ve diğer bütün Polonya şehirleri gibi Torun' da da hemen "Almanlaştırma" başlıyor ancak kent buna şiddetle ayak diriyor ve tüm özelliklerini korumayı başarıyor. 1919 Versay Anlaşması ile Polonya'ya geri dönüyor, 1945 ' te Nazilerden temizleniyor.
Kentin tarihi merkezi Töton Şövalyeleri döneminde tüccarların yaşadığı eski ve sanatçıların yaşadığı yeni kent olarak ikiye bölünmüş.Eski kentin meydanını Hansa tüccarlarının evleri çevreliyor.Bu evlerin cephe süslemeleri, özellikle Barok tarzdaki süslemeleri oldukça çarpıcı.Sehir Meclis Binası 14. yüzyılda yapılan üç katlı tuğla bir bina ; kuleleri, uzun sivri pencereleri, sivri kemerleri ile Avrupa'nın belki de en güzel gotik binası. Binanın büyük bir bölümü Şehir Müzesi olarak kullanılıyor, giriş katında ortaçağ el sanatları, zengin boyamalı cam kolleksiyonu ve ufak heykeller yer alıyor,birinci kat ise Polonya krallarının ve Torun'un zengin kişilerinin portrelerinin de bulunduğu resim koleksiyonuna ayrılmış.Diğer bir ilginç yapı 14. yüzyılda Fransiskenler tarafından yapılmış olan Meryem Ana Kilisesi.
Köklerini Töton Şövalyelerine borçlu, günümüze oldukça iyi ulaşabilmiş mimari şaheserlerle dolu bu ortaçağ kenti 1997'den beri UNESCO koruması altına alınmış.
Yazımın başında da söylediğim gibi - sanırım şehrin büyüsüne kapılarak- çok az fotoğraf çektiğimi ancak gezi dönüşümde derin bir üzüntüyle farkettim, bir fotoğraf var ki onu özellikle çektim yenileştirmeye alınmış bir yapı. Yüzyıllar öncesinden gelen değerlerinin "Avrupalı zihniyetiyle " üzerlerine titreyişlerinin bir belgesi gibi.
Vistül Irmağı'nın hayat verdiği ,güzellik kattığı bu kadim şehrin göğü altında bir gece yattıktan sonra damağımda meşhur tarçınlı kurabiyelerinin gevrek lezzetiyle sabah vedalaşıyorum Torun'la.