Sığacık Fısıltıları
Sığacık, daha hiç görmeden ,bir ufaklık , bir, çevresine kollarımı dolasam kucaklayabilirmişim hissi uyandırıyordu içimde o isminin sonundaki "cık" hecesiyle.Hiç de yanılmamışım doğrusu; Sığacık, ufacık minnacık; kendine gelenleri bütün sevecenliğiyle göğsüne bastıran, bir solukta içine çeken, küçük bir koya yaslanmış şirin mi şirin belde.
Birbirlerini kesen sokakların aslında her biri birbirine çok benziyor ama hissedebiliyorum; her birinin kalbi farklı atıyor ve her biri derin anlamlarla yüklü gözlerindeki bakışlarıyla farklı farklı seyrediyor dünyayı ;dingin, gururlu, vakur hepsi de.Ve ben kaldığım pansiyondan her çıkışımda bütün ruhumla kayboluyorum bu daracık sokaklarda çünkü ,her seferinde bir önceki geçişimde gözden kaçırmış olduğum ince bir ayrıntının tadına varıyorum.
Yazın yoğun sıcağını İmbat hafifletiyor, kuytu gölgelerde uzanmış köpekleri, tek ya da iki katlı bembeyaz Ege evleri ile huzur dolu Sığacık. Evlerin kapı önleri , sundurmaları, avluları resimlerle öyle güzel bezenmiş ki sokaklar sanki birer resim işliği.Ve tabii zakkumlar, begonviller sarkan dallarıyla rengârenk geniş gölgelikler yaratıyorlar, kısa soluklanmalara izin veriyorlar .Tezgâhlardaki kekiklerin, adaçaylarının, lâvantaların büyülü kokuları bulut lekesiz mavi göğü kucaklıyor.
Bir ömre yetecek "huzur" biriktirdiğim Sığacık 'tan bir iki güne kadar ayrılacağım ama elveda demeyeceğim giderken zira biliyorum; yolumu tekrar düşüreceğim güzelim Sığacık'a .