Günceden Bir Yaprak


O gün güncesinin sayfasına biraz mahçup ve sanki başka bir kadının ağzından yazıyordu ; kendisine bile itiraf edemediği , kendine sitemleriydi aslında utanarak yazdıkları .
Yıllardan beri yapamadığını yapıyordu; içinin bir köşesine çekilip kapalı ve ılık bir güne benzeyen içini seyre koyuldu.Ne var ne yoksa gözlerinden ,belleğinden süzüyordu inceden inceye.
Bu , geçmişi anımsamasından daha çok kendisiyle yüzleşmesi, hesaplaşmasıydı. Ruhunun hazinelerinin, şölenlerinin, ıstıraplarının resmi geçidi gibiydi sanki yaşadığı. Kimi, içinde bir yerleri usulca ağarıyor, sabaha eriyor ; kimi, gece bir kapan gibi kapanıyordu yüreğinin bir başka köşesine. Birdenbire o , sımsıkı kucaklanmayı bekleyen ve ebedi bir nehir gibi önünden akıp giden hayatını nasıl da parmak uçlarıyla hafiften dokunarak sessiz sedasız ve hatta vedasız uğurladığını hüzünle duyumsadı ; kulağında Santayana'nın çok önceleri okuduğu yalın ve engin sözü uzunca bir süre yankılandı; " Doğumun da ölümün de çaresi yoktur, aradaki boşluktan keyif almaya bakın."
 
Karmakarışık duygularıyla geçmişinden süzdüğü o yığının arasında kendini durgun suların üzerine çıkartacak bir şeyler arar gibiydi.Gök gürültülerini uzaklaştırmıştı içinden; ince, ferahlatan bir bahar yağmurunun damlaları yıkıyordu düşüncelerini şimdi.
 
Günün bittiği saatlerde , güncesini kapatıp başucuna koyarken biliyordu: İçindeki , ruhunun etini örseleyen kadından farklı, bambaşka, yaşamında çiçekler açtıran, küçük çiçeklerin sabahları uyanırken titreyişlerini hissedebilen, yıldızlarla birlikte yolculuk gecelerini düşleyen bir kadın yaratacaktı.