Kırkikindi Sağanakları
O eski kırkikindiler, ah nasıl da deli gibi özlemişken ben, bu bahar çıkıp geliverdiler. Özlemimden canımın sızladığını bilmişler sanki.
İkindiye doğru baharın katı çekirdeği çatlıyor, bir esinti yükseliyor, hafif bir titreyiş dolaşıyor yapraklarda, çimenler ürperiyor, her şey bir an için dalgalanıyor. Kararsız ışık çizgileri birden çakıp parıldaşıyorlar. Gök tekdüzeliğini yitiriyor, kurşunî bulutlar savruluyor yuvarlanarak. Ansızın neşeli bir yağmurla ne var ne yok her şey ıslanıyor.
Yaramaz yağmur oyununu bitiriyor. Diniyor nihayet. Hantal bulutlarını da toplayıp savuşuyor.
Öğle sonrası güneşi yeniden ılıtıyor bahçeleri, köşebaşlarını, arnavut kaldırımlarını. Koyulaşan gölgelere, sundurmalara, çitlere parlak mavi akıyor. Su adacıkları yakamozlanıyor çukurlarda. Kuşlar saçak altlarından fırlayıp yükseklerde halkalanıyorlar sevinçle. Taç yaprakları parlamış, canlanmış renklerinden gülümsüyorlar birbirlerine. Pencere camları alazlanıyor. Olgun bir kayısı bir damlacığın ağırlığı ile yuvarlanıp düşüyor dalından. Anneler oyuna salıyor çocuklarını yeniden. Kızlar yağmurun sildiği seksek çizgilerini belirginleştiriyorlar aceleyle. Oğlanlar bastıran sağanakta toparlayamadıkları misketlerinin derdine düşüyor.
Bense, ıslanmış aşklarımı, şarkılarımı, şiirlerimi, sevgilerimi, sevdâlarımı, özlemlerimi, içimi acıtanları, umutlarımı, hâsılı bana ait, benim olan ne varsa baharın ılık ikindi göğüne seriyorum kurumaya.