Sıkı tutun, sevdiğimi söyleyeceğim
Sıkı tutun,sevdiğimi söyleyeceğim sana...
Sevgilerimizi yarınlara mı bırakıyoruz sahiden; çiçeklerimizi vermeye zamanımız olmuyor mu sevdiklerimize?
Ah hep dar vakitlerde yaşıyoruz da bitmeyen işlerimiz yüzünden, kalbimizi patlatacağını sandığımız kocaman sevgimizi söylemeye zaman mı bulamıyoruz?
Sabahın alaca, benimse uyku ile uyanıklık arası vakitlerimdi, başucumdaki derginin sayfalarından birinde bir Necatigil dizesi ile düşüncelerimin sapa sokaklarına savruldum hızlıca:
"Sevgileri yarınlara bıraktınız çekingen,tutuk,saygılı..."
Peki günümüzde öyle de, ya eskiden?..
Zamanın tarihlerinden ve sayılarından özgür:
"Bir bağbozumunda gelin oluverdim,ceviz çırpma zamanından bir on gün evvelinde de babanı alıverdim kucağıma." Diye anlatırken gözlerinin içinde yeşil billûr boncuklar ışıldayan ninem ile;
"Çaylak fırtınasıyla kestane karası fırtınası arasıydı babanın küçüğünü kaybettiğimizde." Derken bakışları kederle puslanan büyükbabamın da mı vakitleri hep dardı; onlar da sevdiğini söylemeyi yarınlara mı bırakmışlardı, yılların telâşlarla bu kadar çabuk geçeceğini akıllarına hiç getirmeden?
Oysa, bir ülker fırtınasının birkaç gün sonrasında peşpeşe kaybettiğim ninemle büyükbabamın gözlerinde, ölümün eşiğine çekilirken bile sevdiğini söyleyerek yaşamanın huzurlu aydınlığı parlıyordu, belli ki dar vakitlerin insanı olmamışlardı onlar.
Evvel zaman içinde,sonbaharlardan bir sonbahar, yani ağaçların suyunun çekilme zamanı, kimbilir kaçıncı kez sabahın bu erkenine uyanışımda, geceden güne aralandığım vakitlerimi düşünüyordum:
Sahi dar vakitlere mi uyanmıştım bunca yıl, geniş zamanlar umarak.